BİZLER KÖYDEYKEN ( 8. SAYFA )
Daha yaylaya çıkmadan Bizim çoban Mustafa bir akşam davarı alıp geldi.Sayıp ağıla doldurdu ama davardan birtane eksik var.Hemen etraftan Garoyu aradı oda yok.Bizim yüksek dama çıkıp garo,garo diye bi seslendi,Mübarek bizim çobanda bir ses var sanki yukarı sazcığazlı gövcenin davulu üç beş km lik yere ulaşır.Zaten bir dağdan bir dağa birbirleriyle konuşurlardı öyle bir ses tonuyla bir sesledi .Hemen cevap geldi hong ,hong diye.Çoban gediği yere geri dönüp gitti .bir koyunun ayağı taş arasına sıkışmış.Hayvan birazda korkup zıplarken ayakta kırılmış yatmış kalkamamış .Tabi bizim garo onu görmüş hemen yanına varıp yatmış bekliyo.Çoban giderken eşeğinide alıp gitmişti..Eşeğin sırtına binmiş koyunuda kucağına alıp geldi.Koyunu indirdi kırık bacak sallanıyo.Devreye o anda Kazım amcam girdi.Bu gibi kırık çıkık işlerine o bakardı.Birkaş tahta bir bez parçası.Bir yumurta cibarı yapıp bağladı tamam.15-20 günde sapasağlam.Böyle sakat topluluğudavara gidemeyen.Yağı kırılan hasta olan.koçlar ,Hep bir araya gelince bunlarda çoban isterdi.Bu çobanda okulun yaz tatiline denk geldiği için buda bana düşerdi.Bunların hepsini topladım 15 tane falan oldu.Birde benim gibi hurda çobanı Reşit emminin oğlu Salih küçük var .Onunla beraber köyün içinden yürüdük..Harman dersinden yukarı doğru gidecez.Bizim birde ala koyun var.İllede ben gitmem diyo.Hadi koyun ,canım koyun yok .Yavaş yavaş iteleye kakalıya.Köyden biraz yukardaki,kötü pınar denilen yere kadar getirdik .Ama ora gelene kadar tak etti.Biz sabah güneş doğmadan yola yürüdük Kötü pınara gelene kadar öğlen oldu .Oranın buz gibi bir suyu,Suyun kenarında asırlık söğütler var.Onun karşısındada duz daşı denilen bir düz kayalık var Sanki elle yapılmış düzgün bir basket sahası gibi.Ala koyunu alıp oraya götürdüm.Salih arkadaşa bağıdım.La o eşeğin sırtındaki heydede büyük bıçağı alda gel dedim.La nedecen bıçağı dedi hele sen al gel sonra sölerim.Bıçak geldi koyunu taşın üstüne yatırdım bastım bıçağı.Salih'e dedim git biraz odun topla geliyom.Kestim,yüzdüm,temizledim.Yüreğini,böbreğini.birtanede buduna ayırdım kalanlarıda toplayıp derisine sarıp heybeye koydum.O zamana kadar zaten Salih ateşi gümületti.Birazda keven falan topladık güzel bir ızgara yapıp ayırdığım etleri afiyetle yedik.Biz daha etleri yerken kelalinin Apdulla emmi bir eşeğe binmi aheste aheste geligeçiyo o yoldan .Etin kokusunu almış tabi ordan bağrıyo ulan şeyi kırıklar eti nerden alıp pişidiniz diye .Tabi bizde tık yok o geçip gitti biz devam.Koyunu kesip heybeye doldurduk ama daha akşama bi sürü zaman var .Salih sen buralarda oyalan ben hemen şu eşeğe binip bu eti eve bırkıp gelem dedim.Alıp götürdüm eve vardım oğlum noldu niye geri geldin koyunları nettin? Bir sürü sorular ben hemen heybeden eti çıkardım.ANA bu ala koyun biz giderken perişanladı baktım ölüyo kestim.Başka fazla soru sormasın diye valla mısmıl ana mundar etmedim hemen kestim diyom.Abooo babana ne diyecez gurban olam.Tamam bu hikayeye ben inandımda bu düzmeceyi babanı nasıl inandıracaz dedi.Garibanam oda babamdan korkuyo.Abilerim pek sıkıştırmazlar.Çünkü onların her ay düzdüğü dümece bunlar.Bilakis memnun olurlar.Evde et eksik olmasın,bir pilan uydurup her ay bir kaçtane keserler zaten.Babamda hımm der inanmış gibi gözükür babam kaçın kurrası.Daha sonralarıda davarın hepsi benim elime geçtiya.Bana sorarlardı.Hani lan Süleyman eve heç et getirmiyon ? Benim çoban arkadaşlarımdan Kel melüt heç ete doymazdı.Çobanların sırtına giydiği ABA diye bir giysi vardı.Yünden dokuma.Sağlı sollu iki tarafta kol hizsında bir kolluk olurdu Büyük iki tane cep gibi..Buraya ufak tefek eşyalarını Köpeklerin lopunu veya azıklarını koyarlardı.Ama bizim mevlüt abinin o cekenlerde ya ikitane kuzu kolu yada 2 tane but olurdu.Akşam olup davarı yatağa vurdumu .Ateşler yanarEtler pişer,evden gelen azıklar açılır.Sütler sağılıp cingillerle ateşte pişirilir.(Cingil mini bakraç) yine bir gün aynı koyaktayız.Fakat etleri bitmiş.Bana dedler Süleyman gel.Geldim azıları bağladığımız çıkınla gözümü bağladılar ,götürüp oğlaklaın içine bıraktılar .Zaten karanlık birde gözümü bağlamışlar. Ordan birtane oğlağı tut al getir dediler .Ne derlerse ben onu yapmak zorundayım.Birtane yakalayıp getirdim.Bu yakaladığım oğlak kimin biyormusunuz?Muhacir mehmet diye bir amcanın.Çok sevdiğimiz saydığımız dünya tatlısı ve bir o kadarda gariban.Zaten adamcağızın bir keçisi birde onun yavrusu o oğlağı var.O oğlağın anası keçiyide Aliriza emmi hayrına vermiş.Bunlardan başka zaten canlı hayvanı nede bir karış toprağı var.Bizim her işimize koşturan birisi.Eski Rus savaşı zamanlarında aileleri ölmüş. çocuk yetim kalmış Sivasa kadar gelmişler.Dedemlerde Sivasa tuz getirmeye gidip gelirken yol kenarında bitkin halde aç susuz bir vazyette bunları bulmuşlar.Tabi sormuşlar sizim kimseniz yoku diye .Bunlar durumu anlatmışlar Dedemlerde bizimle gelirmisiniz deyp alıp duz yüklü eşeklerin üstüne bindirmişler köye getirmişler..Bu Mehmet emmiyi Dedemler almış.Diğer kardeşi Eşref emmiyide şakir İdris emmiler emmiler almış.İkiside hizmetkar olarak delikanlı olana kadar çalışmışlar.Mehmet emmiye gübünden .Eşref emmiyede Çirkin emmi denen birinin kızını almışlar.Çirkim emminin Erkek evladı yokmuş bir kızı varmış.Çikin emmi bunu yanına iş güvesi olark almış.Çirkin emmi zaten yaşlıymış ölünce onun malı mülkü eşref emmiye kalmış.2 takım evi vardı bizim evin arka tarafında.Bu evin bir takımını kardeşi Mehmet emmiye vermiş. Birde dayderesinde büyük bir arazisi vardı bununda bir kısmını Mehmet emmiye vermiş.İşte benim o gözüm bağlı gece karanlığında yakalyıp getirdiğin oğlağın sahibi işte bu Muhacir Mehmet amca.Getirdiğim oğlağı hemen kestiler.Asla af yok bu kural çobanların katı kuralı.Gözü bağlı alıp getirilen kuzu veya oğlak kimin olduğu önem teşkil etmez ve kesilirmiş.Heme ateş yakıldı oğlak temizlenip uzun bir sopaya takıldı ve gındık keveni ateşi önünde çevrilmeye başladı.Kesilmesiyle yenip bitmesi bir saat bile sürmedi valla garga gibi kapıştılar.Bu arada koç katımıda geldi çattı. Günlerden perşembe Pazar günü ovaya inecez.Gölerin orda toplanacaz.Burası büyük bir ova.Her tarafında söğüt ağaçları halı gibi yem yeşil çayılık olan bir yer.Alt kısmında bizim köyün ırmağı akıyo.Tam orta kısımda buz gibi bir kaynak suyu olan karnaval alanı gibi bir yer .Zaten eski koç katımıda karnavala benzer bişeydi..
KOÇ ZAMANI Koç katımına tam bir ay vardı. Bizim çoban işi bıraktı. Sebep neydi bilmem ama ? Son ihale bana kaldı. Koca sürüyü kattılar önüme. Yerde sürünen keçeyi aldım sırtıma. Ben neyimki daha 13 yaşımda Davar sürüsünü salardım otlağa Ben anlımı koyardım sopaya Öyle uyurdum ayakta Ama güvendiğim birde itim vardı O sahibolurdu davarlara Bir ay bitip indik ovaya İşte orda bitmiş oldu Bizim Çobanlıkta macera. Koç katmaya indik köyün en sonunda, Gölerin ordaki Çayırlıklara. Sanki karnaval var herkes orda. Koçları bir görsen renga renk boyanmış Aşu boyası,ceviz kınası. Koçlara gerdanlıklar yapmışlar, Elmalardan,dağ alıcından. Kimi boynuna kimi boynozlara. Sırtlarına birer heybe atmışlar. Hele o heybelere neler doldurmuşlar Tere yağıyla yapılan un helvası Yanında bir guşgane çeleli bulgur pilavı, Bir çıkın tandır ekmeği, Ayranlar cacıklar,her çeşit sebze meyveler. Herkes toplandı söğütlerin altına. Halı gibi çimler üstüne, Sofralar kuruldu. Yemekler yenirken bir fısıltı başlar, Bu fısıltı çoban trasferi. Herkes koçunu katar. Koçlar kendi işine bakar. Ağalar yeni çobanlarını tutar. Çoban koyunları alıp dağlara çıkar Ordan uzaklaşırlarken Başlar yanık yanık kavallar, Arkasından hoyratlar.
8. SAYFA SONU
https://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-8-sayfa-2260.html
Şair:Süleyman Özpınar.28.kasım. 1969 Şiirinhası
Bu şiirin her türlü telif hakkı kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin almadan kopyalanması 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.