BİZLER KÖYDEYKEN ( 1.SAYFA )
Biz köyde çok kalabalık bir aile idik Son zamanlarda tam 18 kişi bir evde yaşıyorduk.Onu iyi hatırlıyorum.Babam Güründe bir manıfatura ve çeşitli ürünler karışık olan,mesela gara lastik hemde soğuk kuyu gıslavet gibi markalar üzerine mağzası olduğundan köyde pek kalmazdı.Ancak hafta sonu cumartesi öğleden sonra köye gelirdi.O gün sabahleyin Gürüne giden bir komşuyla Bizim Boz eşeği gönderirdik.Ona binip gelmesi için.Babam onu Güründe komşumuz olan topal mevlütten almıştı.Ama boz eşek değil akıl küpüydü.Sanki önceden insanmış evrim geçirmiş daha sonradan eşek olmuş gibiydi.Onu Gürüne götüren şahıs bizim çarşıbaşındaki eve kadar götürmezdiÜzerinde bir yük veya babama ulaştırılacak bişeyler varsa alınır kendisini hadi eve deyip bırakırlardı.Doğru eve gelir burnuyla bahçe kapısını açıp içeri girer,Babamın kendisini alıpta köye dönme saatını beklemeye başlardı.Bu boz eşekten daha önce bir gır at varmış babam onunla Gürüne gidip gelirmiş.Onu ben bilmiyorum bunu bana büyük abim anlatmıştıBizim köyde öğretmenlik yapan Mehmet Tecir öğretmen vardı.Oda bir yıl okudum sonra taini çıktı.Onun yerine Ahmet Toptaş geldi .İlk okulu onunla bitirdim.Mehmet öğretmen cumartesi ders bitiminden sonra bizim ata binip Gürüne gider babama teslim edermiş.Pazarteside babam köyden erkenden çıkıp Mehmet öğretmene atı teslim eder oda gelip dersine yetişirmiş .Böyle bir iş birliği birkaç yıl devametmiş.Aynı atın bir yavrusu vardı o büyüdü anasını sattı babam.Bu yavru büyüdüğünde bende büyümüştüm artık ata binecek kadar olmuştum.Büyüdüm dersek 7-8 yaşlarındayım. Onu otlamaya ve akşamları alıp eve getirme görevi bendeydi.Eğersiz olarak binip yelesine yapışıp o köy otlakları olan çayırlarda çok cırıt oynadım.Daha sonra o atıda babam sattı İşte bu akıllı boz eşeği almıştı.Bu sadece babamı taşımazdı .Köyde ne iş varsa yapardı.Binip bağa bahçeye giderdik.Ekin zamanı ekin Çayır zamanı ot taşırdıKöyden beş km uzaktaki Bakıların ordan sırtına yüklerdik şahrayı .Poposuna bir tokat vur hiç bir yerde eğlenmeden doğru eve gelir.Sırtında yük varsa harmana .yoksa ahır kapısına varıp beklerdi.Gerçekten ahır denilince o güzelim ahırlarımız aklıma geldi.Ahırlarımız vardı ev gibi bakımlı ve tertemiz..Eskiden bizim ahırların içerisi doluydu herçeşit hayvanlarımız. En baş köşedeydi Atımız..Çifte koştuğumuz öküzlerimiz günlük işlerimizi yapaneşeklerimiz.Aralarda zıplayan danalarımız ,Eşekler peşinde birertane sıpalarımız vardı.Genelde kapılara yakın ineklerimiz. Sağım yapmaya kolaylık olsun diye. Herkesin önünde musurlarımız Musurda bağlı bağlarımız vardı. Bir birini raharsız etmemesi için birazda aralıklı. Tam orta kısımda kocaman bir koridorumuz. Altları temizlenirken ıslaklar süpürülüp o koridora atarız. Altlarına kuru gübre sereriz.Üzerleri kirlenmesin diye. O koridordaki ıslak gübreler toplarız penek uğruna yığarız Penekten küreklerle dışardaki ahbunluğa atarız. Hepsini o ahbunlukta toplarız.Bahar gelince çovallanıp, Eşek sırtında bostan yerlerine taşırız. Ahır deyip gelip geçmeyin. Bayağı geniş hemde taştandır yapımız. Yazları çok serin .Kışları sıcacık olurdu. En alt taraf kapıya yakın yerde bir ahşaptan iskelemiz vardı. Orada yatardı çoban veya hizmetli çalışanlarımız. O orta kısımda bulunan koridor hemde çocuklara oyun sahamız. Anamın evde işleri olduğu zaman kovalanırız. Hadi gidin ahırada orda biraz boğuşun kafam şişdi artık derdi. Bizde severek koşar gideriz. Çünkü orası sıcacık olurdu kışın. Kör ebe ,saklambaç,yağ satarım bal satarım. Sakmambaç oynarken gidip hayvanların musuruna saklanırdık.Bunları küçükken oynardık.Biraz daha büyüdük Hay masura ,Uzun eşek ve tura oynamaya başladık. Daha sonra hayvanların yem saatı ve altlarının temizleme saatı gelince , Abimler bizi eve gönderirdi. Yalvarırdık bizde kalalım diye Yemleme bitince başlardı hayvanları tımarlarımız. Kaşağılarla sırtları kaşağılanıp temizleriz O kaşağının ağzından çıkan kılllardandı bizim toplarımız. Orda kalmayı onun için isterdik. O top ne kadar kıymetliydi şimdi tabiki inanmazsınız. Günler böyle geçerdi. Ahırda olsa güzel günlerdi...Ama babamda o boz eşeğe gözü gibi bakardı.Ona özel bir eyer yapmıştı.At eyeri gibi.Üzengi ,yular her şeyi dört dörtlüktü.Onu her gün tımar ederdik.Pırıl pırıl olurdu .Zaten kendiside o kadar temiz bir hayvandıki inanılmaz asla üzerini kirletmezdi.Diğer eşeklare bakardık bacakları çakıldak tutmuş.Bunda en ufak bir leke göremezsin.Hafta sonu cumartesi öğleden sonra.Babam eşeğine biner birkaç esnaf daha vardı köyümüzden.Hurrem amcam ,Nuri amca Çam Ömer amca ve başka gürüne alışveriş için gelenler,konuşarak köye gelirlerdi.Konuşukları o kadar hoşki severek dinlersin biririne saygılı lafını kesme yok ,Siyaset yok gov gıybet yok bağdan bahçeden maldan davardan bahsederler .Kahkahayla gülerler..Hiç birisi şu anda hayatta değiller Allah rahmet eylesin,hepsinin ruhu şadolsun..(1.SAYFA.sonu.)
https://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-1sayfa-2249.html
Şair Şileyman ÖZPINAR.Şiirinhası.
BİZLER KÖYDEYKEN.2.SAYFA
Bizim köy Gürüne 8 km uzakta 4 tarafı dağlarla çevrili dağlarımız.Ortası yemyeşil bağ bahçe idi ovamız.Şirinmi şirin yeşillikler içinde idi köyümüz.uçsuz bucaksız kayalıklarımız.O kayalıklar alt kısmında GÖZ dediğimiz su kaynağımız vardı.Tertemiz berak bir su ,Köyü tam ortadan bölerek geçen birde ırmağımız vardı.Bizim köyün bitimiden sazcığaz suyunu geçer Telin köyünün sarı kaya denen şelaleden dökülür.Sarı kayaya da hayat verdikten sonra Gürün TOHMA çayı ile birleşir.Ordanda GÖKPINAR suyu ile buluştuktan sonra.Darendeye doğru yol alır.Daha büyüyerek Fırat nehrine ulaşır.Bu bizim köyümüzün suyu az değil koca bir ırmak.Kışın ılık yazları soğuk çok tatlı bir suyu vardır.İlk kaynak yerinden son döküldüğü şeleleye kadar her kıyısı her kenarı.Aynalı sazan,bıyık ve ala balıklarla doludur ırmağımız..Ala balıklar sonradan töredi.Çünki köyde alabalık çiflikleri kuruldu.Oralardan kaçanlar çiflik sahiplerinin bırakması derken her köşesi alabalık doldu.Ama avcısıda çoğaldı.Hemde her çeşit avlanmayı yaparak balıkların kökünü kazımaya uğraşıyorlar sanki.Balık avlamanın yöntemleri ve uygun adetleri vardır.Biz eskiden Lükx ışığıyla elimizle tutardık. Birde Rahmetli kazım amcam bük denilen bir bitkiden sepet örerdi. O hususi balık için yapılırdı.Tabanı geniş üsst tarafta balıkların gireceği bir delik ama çıkması mümkün olmayan bir düzenek şekli.Onu biz balığın bol bulunduğu durgun bir yere koyardık dibine büyük bir daş ve balık yemleri koyup altını kapatıp,iplede bir ağaca bağlar akşamdan bırakır ,sabahleyin gidip çıkartırdık .Sepet balıkla dolu .İşte o gün balık ziyafeti olurdu evde.İşte bu su köyün her köşesine ve her kişisine hayat veren bir doğanın bağışıydı bizlere.Bu arazinin sulanması için asıl projeleri hazırlayıp faliyete sokan rahmetli babam Halim Özpınar.Köyün her iki tarafına köylüyle beraber bentler yapıp suyu imece usuli ile çalışmış ve başarmışlardı..Bu suyla sulanan bağ bahçe ve bostanların tümü babamın kontrolünden geçerdi.Çünki cumatesileri Güründen köye inerken Köy girişinde arkadaşlarından ayrılır.Eve gelmeden önce,Köyün sağ tarafından girer son mahsüllere kadar gider.Ordanda sol tarafa geçip son mahsüle kadar konrol ederek eve dönerdi.Tabiki babam eve gelmeden geleceği saat belli.Evde ve köy büyüklerindede bir hareket başlardı.Evde yemekler hazırlanır.Köy büyükleride babamı akşam ziyareti için hazırlanıp gelirler.Bizim ev 6 odalı.Daha başka hizmetler için ayrılmış sayısız bölmeler var Sağ tarafı küçükdüz dağına yaslanmış.Evin damı harman yeriyle düz kalmış.Hafif bir yokuşla çıkılır.Yukardan dama çıkıp bakıldığında köyün güzelllikleri güzüyün önünde kalır.Girersin evin içine 40-50 Metre karelik bir hol odalar dağılmış sağlı sollu.Hele acer oda dediğimiz bir oda var köyün nerdeyse yarısını alır.Burası özel bir oda babam köye geldiğinde köy halkıyle bir araya geldiği onlarla dertleştiği bazanda sertleştiği bir mekandı.Bizler bizim asırlık anılarımız,Analarımız ,babalarımız ,Bunlarla beraber yaşadıklarımız İçerde yakıp fırınlarında patatesler,Patataesli kömbeler ve çörekler, Yaptığımız Tenekeden fırınlı sobalarımız.,Tandırlıkta yanan tandırlarımız, Hemen yanı başında yanan ocaklarımız Üzerinde kocaman çamaşır kazanlarımız.Girersin odalara culfada dokunmuş serili kilimlerimiz Başköşede kurulmuş tahta sedirlerimiz.Etrafında ot yastıkları. Üzerinde kızlarımızın göz nuru,İşlemeli beyaz örtülerimiz. Ve sırasıyla dizilmiş yün minderlerimiz.,Köşelerinde işlemeli gırletler. Duvarları sarmış kırmızı çizgili,Culfalarda dokunmuş kilimler. Ve mıhda asılı kuranı kerim çantası Birkaç ağaç sandelye.Cevizden özenle yapılmış iskemlemiz vardı biz köydeyken.. Bizezi silinip kılıfla kapatılmış gaz lambası Mutfaktaki ağaçtan yapılmış terek. Kenarları işlemelerle süslenmiş.Duvarda asılı kalburlarımız,yanı başında elek Bakır kazanlarda pişen o nefis yemeklerimiz.Şimşir kaşıklarla yenirdi. Tandırda pişen mis kokulu ekmeklerimiz.Onu yapıştıran rapatlar O ekmek hamuru yuğrulduğu kocaman teştler Sofralara serildikten sora kuruyan ekmekler Bir sırıkta dizilir evlik tavanına asılırdı. Yanı başında leğenlerde dondurulmuş, Tavanda süzülen kavurmalar.Etlik için kesilirdi eskiden tosunlar. Un ,bulgur ,dut kurusu Külekler dolusu tere yağlarımız vardı evlikte Tenekeler dolusu gavutlar .Çovallar dolusu bugurlar.Ekşili köfte için hazırlanmış renkli baklalar.Tarlalara ekilecek tohumluk bugdaylar ve arpalarla dolu olurdu ahşaptan yapılmış anbarlar...Güzden ektiğimiz bir sürü tahıllar Bu zamn içinde Bakarsın hepsi sararmışlar İşte o zaman hareket başlar Semerlenir eşekler ,Sırtlarında şahralar. Bakır tepsilernen hazırlanır azıklar Un ve pekmezle yapılmış helvalar,Çeleli pilavlar,ayranlar,hoşaflar Sajda pişmiş bazlamalar,Kepekten yapılmış gilikliler Ekinler gelir harmana düven koşulur Anadut harman yapar dirgen etrafı toplar Yaba dövenin ezdiği harmanları savurur Döveni süren çatal iskemlede oturur Kenarda şarkılar çalardı eski radyolar.Uzaklardan gelirdi sesleri Gramfonlar çalar plaklar dönerdi,Çeşme başlarında su dolduran, Gelinler kızlar, hepsinin eller kınalı,Koca koca kovalar bakraçlar Omuzlarda çatmalar su taşırlardı,Bazı delikanlılar çeşmelere göz atar Islık çalardı ama asla yaklaşamazdı.Çekinirlerdi. eski aşklar böyle uzktan uzağaydı..Kızlarımızda utangaç ve evlenip kısmetlisini buluncaya kadar yabancı el dokunamazdı..Gelin gittiğinde yüzü duvaklı eller kınalı sesleri kısık rast gele konuşmazlardı.Onunda bir zamanı vardı.Evin büyüyüğü olan baba bunu onaylardı..Çobanlarımız vardı.Bacakta dolaklar,ayakta çarıkları İçerden meleşir kuyunlar kuzular.Keçilar ve oğlakları.Akşam olur çöker karanlıklar Gelmeye başlar kuş sesleri.Her köşede şarkı söyler cırcır böcekleri Kapılar kapanır kitlenir koca firekleri,Bir dabanca kadardı anahtarları Ertesi sabah yine hayat başlardı,Hızar,balta,nacak alan oduna gider Tırpan,örs,çekiç,masatı alan yonca biçmeye.Burma kalıcı burma bükmeye.Zehir gibi kışımız vardı. Karlar yağar dam boyu yollar kapanır,Kapılar açılmaz sabah tunel yapıp çıkarız Karlar kürünür temizlenir .Damlara saman saçılıp Loğ taşlarıyla loğlanır .Sokaklar temizlenir Sobalara tezek doldurup yakılırdı.Üzerinde bir güğüm su hiç inmez Sürekli orda fokurdar.Su azalınca yenisi dolardı Hep o yaşantılar,orda kaldı Bunları yaşarken kullanılan eşyalar O koskoca anılarTümüyle kayboldular Ama kalbimizin köşesinde saklı kaldılar.Heba oldu o güzelim Hatıralar .Babam kimseye kırıcı ve sert kolay kolay konuşmazdı zaten.Sertleşme dedimse.Şöyle tatlı sert.Hani o Güründen gelirken tarlaları mahsülleri bağı bahçeyi gezerek geldiya.Orda bazı kişilerin bağında bostanında hatalar ve eksiklikler gördü.Onların sahiplerini kırmadan uyarırdı.Şöyle yani ahmet senin o patatesin suyu gelmiş sulamamışsın yanmış yazık.Bir diğerine ya hasan sen o nohut tarlasına hiç gitmedinmi? Ottan nohut gözükmez olmuş öldürmüş nohutu .Onun otunu al gardaş Bak istersen bizim çocuklarda yardım etsin yazık verdiğin emeklere,gibi sertleşmeler böyleydi yani Kimseyi kırmazdı.nazıklik hoş görü karşılıklı segi ve saygı vardı..---------2.SAYFA SONU
BİZLER KÖYDEYKEN 3.SAYFA
Sonra köyün ne gibi sorunları var onlar konuşulduktan sonra içilecek yayık ayranlarımız,Yanında gavurgamız ,dut kurusu ,ceviz elma gibi yiyeceklerimiz vardı.Bir kısım daha gençlerde alt köşede altı kol dediğimiz bir kağıt oyunu kurarlardı.Ama iddialı öyle boşuna kürek çekme yok.O günün ortamına göre ya 20 kilo portakal .Bir sandık kuru üzüm veya bir sandık lokumuna oynanırdı .Bunlar oyunu oynarken boşta kalan gençler alınacak yiyeceği alıp getirir bile kaçarı yok.Onlarda yenir .Geç saatlara kadar oturulur.Tam kalkacaklarına yakın babam şöyle ufaktan çıtlatırdı Bizde yarın allah izin verirse ekinleri dermeye başlıyacaz derdi.Biz sabah saat 05 gibi tüm malzemeleri hazırlayıp eşeklere yüleyip ekin tarlasına vardığımızda bir bakmışın nerdeyse tarlanın birisini bitirmek üzere girişmişler.O güzel insanlar değeri ölçülemeyen komşularYetimin Yemliha emmi kardeşi Muhammet emmi Kel Halil Şükrü dayım gardaşı Şeben dayım Niyazi abi.Muhacir Memmet amca kimler yokki.Bu ekin biçmek ustalık ister.Bu işi bilen herkes orda.Bizimkilerde varır.Kazım amcam,Melüt abim ,Ali abim selam verip başlarlar.Herkesin elinde ellikleri.,özenle hazırlanmış galıçlar kolda kolcaklar.Ya bismillah diyen galıcı sallamaya başlar.Benim vazifem ayrı birzaman onları izler suyannlara su verdikten sonra onların derdikleri ekin destelerini şahralara yüklemek için gereken malzemeleri hazır duruma getiririm.Abimler eşeklerin sırtına şahraları vurup benim önüme katarlardı. Ben onları harmana taşırdım..Bu benim asli görevimdi.Yani benim adım şahracı.İlk götürdüğüm sefer tarlada çalışan kişiler sayılır.Ona göre sabah kahvaltısı getirilir buda benim işim.Bu tam saat 08-09 gibi.O ne kahvaltı be görmeyi değer.Bir bakraç koyun yoğurdu.Bir bidon dut pekmezi.Bir sepet tandır ekmeği.2 boduç su Tarlaya en yakın kaynaktan dolduruyomki soğuk olsun.Boduç dediğim (Ahşaptan yapılmış 20 kilo su alabilen sihatli bir kap.)Hemen ben tarlaya verınca birisi toprağa gömülür üzerine bir ekin destesiyle gölgelik yapılır.Bir alıç gölgesine sofralar kurulur.Büyük tabaklara yoğurtları doldurup dut pekmezi üzerine dökülür.O yumuşak tandır ekmeğini kaşık gibi yapan girişir leğene ekmeğini herkes aynı tabağa bandıran bandırana.Neşe içinde güle eğlene,şakaların bini bir para.Herkes karnını doyurduktan sonra bir müddet dinlenmeye geçerler herkes bir gölgelik arar.Bu arada mevlüt abim ve ali abimler benim şahraları hazırlayıp beni tekrar yollayıp bunlarda bir deste gölesine uzanırlar.Yarım saat dinlenmeden sonra galıcını alan elliğini takan yine aynı tempo girişirler .Tekrar öğle yemek saatına kadar.Yani 12 -13 gibi ben bu defada öğle azığını alıp gelirim.Beni karşıdan ilk gören seslenir herkes çıkımını bitirsin azık gözüktüüü diye bağırır .(Çıkım dediği bir metre genişliğinde bir alanı alır bir kişi tarlanın sonuna kadar aynı ölçüyü biçerek devameder.)Herkesin çıkımı bu sona varan paydos eder elliklerini çıkarıp galıcına bağlar bırakır gidip bir elini yüzünü yıykar gelip gölgeye oturur.Öğle yemekleri genelde bir bakraç yoğurtlu çorba,Bir büyük tencere çeleli bol tereyağlı bulgur pilavı.Ayran bolca tandır ekmeği.Bunun dışında bir bakraç çökeler ve peynir .Bu ilkindi saatlarında namaz ve dinlenme saatında açık yumuşak tandır ekmeğiyle dürüm yapılıp o gelen ayranla yenirdi .İşte o zaman değme milletin keyfine.yani bir nevi ara öyün olurdu.Akşamınan herkes evine dağılır.Sabah yine aynı tempo bizim ekinler bitinceye kadar devamederdi.Son bitim günü bütün çalışanlara ziyafet vardır.Bu ziyafet öğlen yemeğine denk gelir.Bol miktarda etli bulgur pilavı.Yoğurt ,ayran .Tepsilernen un helvası Sebzenin meyvenin haddi hesabı yok .Dağdaki ekin bu şekilde harmana inerdi.3.SAYFA SONU
BİZLER KÖYDEYKEN ( 4. SAYFA )
Ekinler dağdan iner ama İşte bundan sonra bir başka macera daha başlardı..Bu ekinler dağdan indikten sora düvenlerle ezilip samanla buğdayı bir birinden ayırma işlemi süreci başlar.Günlernen düven denen 80 cm genişliğinde 2 metre uzunluğunda.2 kanat tahta birbirine montajlanmış.Alt kısımlarına keskin çakmak taşları çakılmış.Öküzlerin taşıması için bir düzenek yapılmış.Bu düvenin üstünde bir kişi oturur.Öküzlere deh deyip işe başlanır işte o bizim için en zevkli işimiz olur Ama hava çok sıcaksa bu biraz çileye dönüşürdü.sıcak bir taraftan samanın tozu bir taraftan.Ama mecbursun bu işi yapmak zorundasın başka bir şansın yok .Yapmazsan aç kalırsın.
DÜVEN
Hiç unutulurmu içte kalan hatıra.
Azmı çanak tuttuk öküzlerin bokuna.
Yandık kavrulduk sıcak güneş altında.
Asla silinmedi hepsi bir bir aklımda.
Haydi kabadan diyerek çıkardı nara.
Birde iskemle birde minder vardı altımda.
Sürülen ya buğday harmanı yada arpa.
Sürülmeyle bitmezdiki kocaman hayma.?
Gardaşım bak yine gittik ta eskilere.
Düven ile başlayıp daldık ezgilere.
Bir goresim geldiki o eski günlere
Suyu dikerdik kafaya ayran tasıyla.
Modullu mesesle öküzlere dürterdik.
Hem iş yapardık hemde türkü söylerdik.
Öğlen oluncada evden azık beklerdik.
Eve haber uçururduk çoluk çocukla..
Günlerce öküze deh deyip deli danalar gibi harmanın etrafında dolaşırdık.Arada bir ağabeylerimden birileri veya yengemlerden birisi dövenle sürülen sapları alt üst yapardı.karıştıması lazımki hepsi ezilsin diye.Birinci serdikleri ezildiğinde üstüne bir fasıl daha serersin o zaman iki kişi karşılıklı girişirler ellerinde dirgenler .adam boyu sererler ve böyle devameder koca hayma bitene kadar.Hele bu işi biz yaparken harmanı olmayan bu işe heveslenen çocuklar imdadımıza yetişir düven üstüne onlar binerdi.Bizde dinlenirdik gölgelerde.Çokta güvenemezdik çocuklara çünki oda bir ustalık isterdi.Öküzleri idare etmek harmanın nerelerinden gidilmesi gerek.Bir kişide hep etrafta dağılanı toplardı.Günler sonra nihayet harmanı sürme sapı ezme işi biter.Harmandaki sürülen saplar saman ve içinde karışık buğday haline gelir.Bu toplanıp bir beşik çatı gibi öbek halinde yığılır ve rüzgarın esmesi beklenir.Çünki bu harman rüzgarın esmesiyle savrulup saman buğdaydan ayrılması gerekir.Rüzgarın esmesi gece veya gündüz fark etmez.Rüzgar esmeye başlayınca hemen üç beş kişi toplanır Herkesin elinde birer tane yaba harman savurmaya başlarlar.Kısa zamanda işi bitirirler .Saman bir tarafta buğdaylar bir tarafa yığılır.Daha sonra samanlar samanlığa buğdaylar anbarlara doldurulur.Daha sonra buğday evin zahiresi için gerektiği kadar ayrılır.Yıykamak için yunaklara götürüp yıykanıp temizlenir .Bu işide genelde bayanlar yapar.Yıkandıktan sonra damlara büyük sofralar üzerine serilerek kurutulur.Değirmende un bulgur gendime yapmak için hazırlanır.Kazanlar hazırlanıp bulgurlar kaynatılır.İçine iki kişi sığacak büyüklüktr bulgur kazankarımız vardı.O bulgurlar kaynatılışına hedik deriz.Onu cevizle beraber yemesi ne kadar hoş olur.Hedikler yine sofralara serilip kurutulur.Onları kurutmak için sayısı belirsiz bezden sofralarımız vardı.Değirmene götürüp Bulgur yapılır O gendime ( Yarma )yaparken kepekleri çıkar onları bizler köpeklerin yalına katardık.Meğer ne kadar faydalı ve lezzetliymiş tabi onu sonradan öğrendik.Bu kepeği bazı aileler şimdiki simit gibi yapar tandırda pişirirlerdi onada gilikli derdik.4.SAYFA SONU
BİZLER KÖYDEYKEN 5. SAYFA
Değirmen bizim hemen bahçenin karşısında.Bu bahçenin adı KELOK orası bizim yazlık evimizdi yazları oraya taşınır hava soğuyana kadar orda kalırdık.Bütün çevre köylerde Zahirelerini bu bizim değirmende yaparlardı.Karadoruk,Otlu kilise,Yukarı sazcığaz,Yılan Hüyük,Konakpınar.Bunların çoğu dağ köylerdi.Hiç birinde bağ bahçe meyve sebze olmazdı.Bir dal acı soğanı dahi çarşıdan parayla alan insanlardı.Sonra fakirlik desen had safada.Değirmen ve bizim bahçe arasını köyün ırmağı bölerdi.Gündüzleri ben karşı değirmene gidip ordaki köylüleri bahçeye davet ederdim.tabiki beni büyüklerim yani ağabeylerim gönderirdi .Kendi kafamdan gitmezdim.Hepsi gelirdi .Dutun başına çıkıp sofra üzerine dökerdim onlar yerdi..Ben onlardan daha çok sevinirdim.Bizim bahçe çok büyük ve her çeşit meyveler vardı.O mevsimde hangi elma yenecek durumdaysa onun dibine gidip.Dibine dökülenlerden toplayıp getirirdim.Yedikleri kadar yerlerdi.Daha sonra beraber gidip,Bahçeye gelenlerin omzunda birde heybeleri olurdu..Bu heybelere ne bulursak toplayıp doldururduk.Evdeki çocuklarına götürürlerdi.
KÖYÜMÜN SU DEĞİRMENİ
O ses aldı beni benden.
Köyümün su değirmeni.
İç dünyama huzur veren.
Köyümün su değirmeni.
Su akışı baş döndürür.
Akar hızla daş döndürür
Gece gündüz un üğütür.
Köyümün su değirmeni..
Çoval çoval buğday indi
Un olarak döndü geri .
Gördüm artık sonu geldi
Köyümün su değirmeni..
Orda geçti bizim ömür.
Vurur çarka su köpürür.
Buğday gelir un götürür.
Köyümün su değirmeni.
Değirmende şak şakmı ne?.
Ben aşıktım o sesine.
Diyecek yok cilvesine.
Köyümün su değirmeni.
Çoval döşek aba yorgan.
Her eşekte bağlı urgan.
Bende kaldı çok hatıran.
Köyümün su değirmeni.
Kul malıdır dememişler.
Kadir kıymet bilmemişler.
Yıkıp viran eylemişler.
Köyümün su değirmeni.
Gördüm yakılmış kapılar.
Taşların dahi kırmışlar
Sade yetim bırakmışlar,
Köyümün su değirmeni.
Araziler otlar sarmış
Her köşeden biri dalmış
Dört direk üstünde kalmış.
Köyümün su değirmeni..! 5.SAYFA SONU
BİZLER KÖYDEYKEN ( 6. SAYFA )
Burası SİVAS ın Gürün İlçesi merkeze bağlı nadide köylerinden Sularbaşı köyü..Allah buraya her güzelliği vermiş verdiği kadar.Su dersen derya deniz.Yolu güzel,İlçeye sadece 9 km her taraf yeşiller içinde.Bizim mahalleye Han önü derler.Eskide orda bir han varmış Doğudan gelen kervanlar ve yolcular bu handa yatıp dinlenirlermiş. İsmini ordan almışEski adı Aşağı-Saccığaz (Küçük Sazlık) köyüdür. Aşağı sazcağız köyünde tarihte birçok kavim yaşamıştır. Arkeologların maltepesi tümülüsünde bulduklarına göre köyün arazisinde kadim kavimler yaşamışlar.Sarı Osmanoğulları Osmanlı Devleti zamanında Gürün'de yaşıyorlarmış. Sarı Osmanoğullar Osmanlı Devletinin Bağdat seferinde üstün başarı gösterdikleri için padişah 4. Murat köye kervansaray yaptırmıştır. Ayrıca 4. Murat köye olan şükranından dolayı bir şiir bile yazmıştır.Osmanlı devleti zamanında kervansaray önemini yitirince Köylüler ''Gürün Şalının^'' hammaddesi olan ipekböcekciliğine ağırlık vermiştir. 1865'li yıllarda Hicaz'a giden köylü Hacılar'da kolera salgını yaşanmıştır. Kolera salgınından sadece küçük bir çocuk olan Sarıosmanoğlu Hasan kalmıştır. Osmanlı Devleti memurları "Sarıosmanoğullarından kim kaldı?" diye sorunca Küçük Hasan'ın dayıları BİR KÜÇÜK HASAN kaldı diyerek yazdırmışlar. Küçük Hasan oğulları Kurtuluş savaşına kadar köyde 22 hane yaşarmış. Kurtuluş savaşında 22 hanelik köyden baba-oğul 50-60 kişi savaşa gitmiş. Gidenlerin çoğu gelmemişSivas iline 138 km, Gürün ilçesine 9 km uzaklıktadır. Köyde doğal alabalık yetiştirilmektedir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır.Arıcılıkta yapan ciftçiler vardır.köyde ayrıca kayısı ceviz ve tut iyi yetişmektedir.Köyün Bölgeleri...* Çatlak * Köyüniçi* İnceler* Yunak * CirnikDeresi * HarmanDeresi * Keloklar * Kanyeri * YukarıÇayır * MezarlığınÇayır * Pendinbaşı * Çakıllık * Meterüs* Day Deresi * Mal Tepesi * Orta Çayır * Aşağı Çayır * Omacın Dere * Gooler * Meşveretderesi * Bakılar * Yazılar * TavşanTepesi * Tahtalar .Köyün ortasında bir mahalle çeşmesi var çeşme başı hem bizim oyun alanımız hemde büyüklerinde buluşma noktasıydı.O zamanlar tv yok, radyo yok,bilgisayar ve telefon yok.Hemde ne oyunlar ne oyunlar.O meydanda ve çeşme başında oynadığımız yetmezmiş gibi ,ahıra gider ahırda oynardık. Eve gider toplanır evlerde oynardık.Ne güzeldi oyunlarımız İnşallah unutmamışınızdır.Bak bir kısmını hatırlatayım sizlere..
YOKSA UNUTTUNUZMU?
Biz eskilerde çelik çomak oynardık.
Kör ebe oyununda gözü bağlardık.
Saklanbaç oyununda rakip arardık.
İşte bu oyunlarla köyde yaşadık.
Gala oynarken düzgün daşlar dizerdik.
Ara kesmede sokak sokak gezerdik.
Tura için belden kemer çözerdik.
Haymasuraya çevik adam seçerdik.
Uzun eşeği ahırlarda oynardık.
Kıl top yapmaya öküzleri tarardık.
Kazık oynarken sağlam ağaç arardık.
Kıl katıpta çamura gildik yapardık.
Düğme oynamak için kuyu eşerdik.
Gömleğimizde düğme koymaz keserdik.
Öbek öbek fasülyeleri dökerdik.
Evde küş oyununu pekte severdik.
Galadan galaya yumurta salardık.
Yumurta biter kümeslere dalardık.
Fılakka oynar düzgün taşlar arardık.
Bez içine bez koyup futbol oynardık.
Fincanların altına yüzük saklardık.
Bulana kadar o yüzüğü arardık.
Birde yumruk üstüne yumruk koyardık.
Üstteki yumruk kimin diye sorardık..
Birimiz sallar birimimiz ip atlardık.
Bez topunan ortada sıçan yapardık.
Ağaç gölgesine salıncak kurardık.
Arkadaşlar elinden mendil kapardık.
Düz sal üzerine dokuztaş çizerdik.
Tek taş kalınca her köşeyi gezerdik.
Beş taş için yuvarlak taşlar seçerdik.
İki parmak çatalını zor geçerdik.
.
Soğuk kış günü dört dombalak oynadık.
Dört kişi üzerinden taklalar attık.
Takla atarken kuşlar gibi uçardık.
En güzel hayatı biz köyde yaşadık...!
Pişmiş yumurta tokuşturup kırardık.
Söğütler kavlayınca zorzup yapardık.
Saratla tuzak kurup kuşlar avlardık
Biz köyümüzde işte böyle oynardık.
Bayram olunca çoval yarışı yaptık.
Halat çekmede kuvvet için yarıştık.
Akıllı teller çıktı oyunsuz kaldık.
Şiirlerde,resimde görürüz artık..
Şair:Süleyman Özpınar.04.02.2014.Salı
O senelerde daha yeni birkaç eve radyo gelmişti.Köylünün çoğu o evlere toplanıp şarkı,türkü ve günlük acansları yani haberleri dinlerdi.Sene 1950 li yıllar.Hele bir gün dedilerki Ali rıza emmi radyo almış onu kurmaya çalışıyorlar denildi.Bize yakın hemen damdan geldik.Geldikki bizden başka herkes orda.20 metre uzunluğunda bir ağaçtan anten dikmişler sırasıyla çıtalar çakılı çıtaların uçlarında kablolar ve beyaz ficanlar geçirilmiş acayıp bişeyler .Şimdiki verici istasyonlarına benzer.Nihayet kurdular dama anteni odaya kadar kablolar geldi.Radyo koliden özenle çıkarıldı.50-60 cm genişliğinde bir o kadarda yüsekliği var.Arkaya iki tanede pil diyerek bişeyler taktılar onlar bataryaymış.Onların büyüklüğüde radyonun yarısı kadar var.Tam fişler ,piller,batarylar takıldı radyonun düğmesi açıldı.Bir haşırtı birr vızırtı bi hayli gucaladıktan sonra herhalde farakansı yakaladılarki.Bir adam konuşmaya başladı tabi daha tam net değil.Ama olsun yinede alkış tufanı koptu milletten.Radyoya ustalık yapanda gucuk mustafa .Eski eğitmenlerden ilk mektebi falan bitirmiş bayağı bişeyleri bilen birisi.Biraz daha gurcalarken o anda Nuri sesi güzelden türküleri buldu.Vay beee Fabrikanın çalar zili çıkar fabrikanın gülü.Sarışındır ince belli.Yine bir alkış.Bundan sonra akşamları Alirıza amcalara radyo dinlemeye giderdik .Oda ful dolardı.Ama alirıza amça hiç yerinde oturmaz.Radyo bir metre kadar yüksekteki pencerenin önünde konulu.Eski evlerin duvarları en az 60 cm genişliğinde olduğu için orda dururdu .Şimdiki gibi masa Kütüphane konsol,ünite falan öyle şeyler bulunmazdı evlerde sadece evin ortasında bir cevizden iskemle olurdu tamam.Alirıza amca ayakta radyonun başında elide ses düğmesinde yapışık .Odanın alt ucundaki zoraki duyar sesi.Radyonun sesini fazla açınca batarya tez biteceğini sanarmış meğer .Akşam yaklaşır Herkes evine gider.Daha millet evine gittiğinde bir sürü işler onları bekler.Akşam olunca tüm hayvanlar eve gelir.Bu hayvanlar eve gelmeden önce Bunların ahır ve avulları temizlenir.Yemleri hazırlanır.Bu dediğim alan en az 2 dönüm var.Oralardaki ıslak gübreler dışarı taşınır.Ahırda penek varsa kürekle atılır .Yoksa gejgerelernen taşınır.Daha sonra damlarda kurutulmuş gübreler getirilip o mal davarın altlarına serilir.Hayvanların üzerleri kirlenmesin diye.Bu işleri yapmak için evde o anda kim varsa herkes seferber olur.Genelde bu gibi işler kış aylarına mahsus.Yaz geldiğinde bu hayvanların hiç birini ev yakınıda veya ahırda bulamazsın.Davarlar kuzuları yavrular .İnekler danasını vavrular.Her taraf hep çeşitlenir her taraftan güzel sesler gelir.Artık yayla zamanı gelmiştir .Küçük başlar hacı pınarı dediğimiz yaylaya çıkar.Yaylaya genelde Anam giderdi.Bizimle beraber birkaçta komşular davar sürüsüyle gelirdi.Bizim yayla damı 500 metre kare etrafı taş duvarla çevrili içinde bir odası.Birde kuzular için kapalı alan olurdu. diğer yerler açık havşe şeklinde.Orada koyunlar yaylımdan gelip sağım yapılır..O sağımı yaparken bazan deli koyunlar olur .Onları birinin boynundan tutması gerekir .O işte bana düşerdi genelde.Kuzuların emmesi için biraz süt bırakılır.Daha sonra kuzular bırakılır her kuzu meleye meleye anasını bulur.Buda Allahın bir mucisesidir o yüzlerce koyun kuzuya karışır her ana kuzusunu.Her kuzuda ansını bulur.Yanlış kuzu gelip başka koyunu kolay kolay ememez .koyun ya kaçar kurtulur yada vurup iteler emmeye çalışan kuzuyu.Meleyerek kendi yavrusunu sonunda bulur..Emzirme işi bitince kuzular içeri alınır davarlarda tekrar otlamak için dağlara doğru yol alır..Davarlar sabaha kadar otlanır gece dağda kalır .Sabah güneşi tam bastırınca yani saat 10 gibi tekrar sağım için yayla damına gelir. 6 SAYFA SONU
BİZLER KÖYDEYKEN ( 7. SAYFA )
O yaylada yaşamak bir ömür.Mis gibi hava ,buz gibi su,Tere yağı,kaymak,süt,peynir.Hemen bir köşeye 4 tane taş konup Ocaklar yakılır. Hamur yuğrulur.Bazlamalar pişer yağlanır.Kuymak yapılır .Herşey taze kendi ellerinle yapılan ve doğal.İnsan taş gibi olur valla.Bu işin eğlenceli tarafıda var.Bu yaylanın her tarafı doğal bitkilerle dolu .Yayladaki çocuklarla gidip bunlardan toplardık.ÇİĞDEM,Sivri uçlu bir sopayla sökülür.Soğan giller famılyasındandır hem dip kısımdaki soğanı hemde çiçeği yenir.Onunda başka bir lezzeti vardır. Yine bir gün Ahmet Küçükle beraber çiğdem sökmeye gittik.Ahmet bir çiğdem söktüki ceviz kadar var.Tam topraktan çıkardı ben kaptığım gibi kaçtım O elindeki sopayı benim arkamdan bir fırlattı .Sopanın o sivri ucu gelip benim ayak topuğuna saplandı.Ben düştüm başladım ağlamaya.Ahmette gelip bir gördü o kanı .Başladı kendiside ağlamaya.Sarıldı bana .Özür diledi .Şimdi ikimiz berabe kanı durdurmaya uğraşıyoruz..İkimiz birden yırtılan yere parmağımızla bir zaman bastırdık,kan durdu.Azık çıkınından bir parça bez yırtıp sardık dönüp eve gedik. Anam noldu oğlum diye soruyo bende dedim ana düştüm.Taş yırttı galiba. Ahmet vurdu demedim.PÜRÇEKLİ,miz vardı .Yine buda bir yumru giller famiyasından sopa ile sökülür.Kabukları siyah kendisi bem beyaz bir bitki türü.Çokta güzel bit tat verir damağa.YEMLİK genelde sonbaharda herk edilen tarlalarda olur, (Herk son baharda nadastaki tarlanın yumuşatılmasıdır.)Oralarda yetişen yemlikler daha nazik ve lezzetli olur.Güzel bir yıykadıktan sonra dök üzerin tuzu,bambaşka bir lezzet. AŞOTU Bu ottan çörek ve mıhlamasını yaparız.,Bunların her birinin ayrı bir tadı ayrı bir lezzeti vardır.Birde kengerimiz varki çok dikenli bir bitki onu nâzikken kesip soyar yeriz daha sonra kuruyunca orta göbekten çıkan top gibi bir tohumlu kısmı vardır..Bunlarıda toplayıp dibeklerde döverek kenger kahvesi yaparız.Son zamanlarda bu kengerin diplerinden kanatır kenger sakızı toplarız.Çok yönlü bir bitkidir.Yine yakın tarlalarda ekin ve nohut tarlalarımız var.Onlar biraz sararmaya döndüğü zamanlar.Onlardan demetler halinde toplayıp getiririz.Birazda gındık keveni toplarız .O gındık keveniyle öyle güzel firik ütülür sorma gitsin.Onu firik yaparız toplanır güle eğlene bir birimizin yüzüne o kararmış ellerimizi sürerek herkesi kapkara yapardık.Bu nohutlar taze olduğu için nohut gibi değilde daha yumuşak ve ayrı bir lezzet verir damağa.Buğday firiğide gavurganın yumuşak şekli gibi. yine onun lezzetide daha farklı tabi.Dağ alıç2ı toplarsın.,armut'unu toplarsın.bunlarda dağ meyvesidir.dağda olmayan bişey yok.Çık dağa asla aç kalmazsın.Karın doyuracak her şey mevcuttur.Yaylaya gelen komşular çocuklarınıda yanında getirirler.Her birinin bir yardımı dokunurdu analarına.Koyun sağarken koyunları tutar.anasını bulamayan kuzuların anasını bulur.Bu koyunlardan sağılan sütler için ocaklar yakılır .Bu ocakların yakacak odunlarınıda bu çocuklar temin edip toplayıp getirir.Peynirler yapılır .Yoğurt mayalanır.Sabah erkenden kalkıp o yoğurtlar yayıklara doldurulur.Yayıklar tavandaki tersiklere bağlanıp bir o yana bir bu yana çalkalanır yoğurt konulan ağzınada bir bez örtülür dışarı sıçramasın diye. Tere yağı dediğimiz o kıymeti ve değeri ölçülemeyen yağımızın imalatı yapılır.Süzeklere konup süzülür.Ayranları alınıp pesdikan yapılır,yağlarıda tahtadan yapılmış yağ küleklerine basılır.Tabi o zamanlar herşey kara düzen yani bir teknoloji falan yok herşey kol zoruyla.Koyunlar elinen sağılır bir.ağaç köylek koyunun iki bacak arasına sokulup foşur foşur sağılır .Sağarken bazan koyun bi tekme vurup devirip sütü döker veya içine pisler.Bunu önleyemezsin bunlar her daim olan şeyler...Zamanın en büyük teknolojisi olarak o zaman süt makinası bulundu .Bunada şükür.Babam Kayseriye dükkana çeşit getirmeye gidince görmüş bu makinadan birtane alıp getirdi.Elle çevrilen,bir taraftan kaymak.Bir taraftan yavan süt akardı.Kaymağını tere yağı.Yavan sütüde anam peynir yapardıTorbalara doldurur. Üzerlerinede goca,goca daşlar goyardı.Torbadaki peynirin içindeki sular daha kolay süzülsün diye.Bu makinanın gelişi büyük bir aşama oldu.Ama bütün yayladaki komşular davarını sağar .Getirip sırayla küylekleri dizerler.Hepsi anamın kollarından geçer.Çünki o makinanın başına bir hal gelirse babama nasıl hesap verecek birde o var..Yani 600 den fazla koyunun sütü o anamın kollarından geçer.Sonbahara kadar bu yayla süreci devameder.Tam soğuklar bastırıp koç katımına birkaç ay kala Bizim çoban herhanği sebeple bilmem işi bırakıp gitti .Biz kaldık çobansız .Davar ortada kaldı.Benim tam ilk okulu bitirdiğim yıl.Yine bir hafta sonu babam Güründen gelirken bizim köyün yolu yaylanın önünden geçer .Geçerken yaylaya geldi.Dedik çoban işi bırakıp gitti.Babam şöyle yanıma doğru yaklaşıp omuzumdan tuttu oğlum Süleyman bu davarı sen yayarsın hemde çoban Mustafadan dahada kıralını yayarsın diyerek birazda beni gaza getirerek.Kattılar benim önüme 300 koyunu.Babam komşu çobanlarıda yanına çağırdı.Komşu çobanlar Hakkı Küçük halen yaşıyor Allah sağlık sihat ve huzur versin o güzel insana .Bir diğeride Kel mevlüt. Onu kaybettik Allah rahmet eylesin.Herkes davarını akşama kadar otlatıyo.Akşam davarın yat saatı olunca anlaştığımız yerde toplanıyoruz.Bu toplandığımız yer üç tarafı tepelerle çevrili,Orta kısmı düzgün bir yer .Biz buraya koyak deriz.Burası hem dulda hemde kurt saldırısında daha emniyetli olurdu.Kurt lar buralara kolay kolay saldıramazlar .Çünki yanımızda en az 4-5 kangal köpekler var.Zaten benim en büyük güvencem ,en büyük destekcim ismine GARO dediğimiz kangal cinsi köpeğim var.Öyle bir köpekki sanki önceden insanmış evrim geçirip daha sonra köpek olmuş.Çok akılı ,kuvvetli,Boyu bir tosun kadar.Bir gördüğü insanı asla unutmaz o kadar zeki.Karşıdan gelen insan iyi niyetlemi yoksa kötü niyetlemi geliyo onu sezer ve tavrını ona göre alırdı.Birisi ona bir taş atsın kendine değmiş değmemiş farketmez onun öcünü mutlaka alır.Hiç unutmaz.Normal gelip geçen insanlara hiç sesini çıkarmaz.Sadece gözünün ucuyla şöyle bi bakar kafi. Bizim köyün bir hocası vardı.Muhittin amca camiye gidrken garoya bir daş vurmuş,devletin kadrolu hocası falan değilde zamanında biraz dini bilgiler almış.Köylüde sen bizim köyün hocası ol sene sonu senin hakkını toplayıp veririz demişler oda kabullenmiş.Zaten başka köyden gelip bizim köye yerleşmiş.Bağı bahçesi pek olmayan birisiydi oda kabul etmiş.Bu hoca her daim camiye giderken bizim evin üst tarafından geçmesi gerek.Bizim garo hocanın ordan geçiş saatını biliyo tabi.evin 10 netre ilerdeki tuvaletin duvar dibi soteye saklanıp ve hocayı bekler.Tam hoca geçerken arkadan varıp ön ayaklarıyla hocaya vurup yere yatırır.Hoca işi biliyo ,hiç kımıldamaz.Hareket etse bir tokat daha yiyecek.Bir tokat daha yerse pelt olur zaten.Orda kuzu gibi yatar.Zaten insanı ısırıp yaralamaz .Ön ayakla vurup düşürür .Zaten kurtlarıda o şekilde hareketsiz hale getirirler.Garo arka sağ ayağını kaldırıp hocanın üzerine birde işer.Bu yetmemiş gibi ön tarafa geçip birde eşinerek ne kadar toprak varsa hocanın ,üzerine savurur.Hocayı çamur haline sokar çekip gider.Hoca kalkmış ne üst ne baş nede abdest kalmış..Garo'nun keyfi yerinde ,öcünü aldıya döner geri kapıya gelir.Hemde kasıla,kasıla.Ben işte bu garonun yanında hiç kimseden ve hiç bişeyden korkum olmadan gece gündüz dağlardaydım.Hemde yapa yalnız...7. SAYFA sonu.
BİZLER KÖYDEYKEN ( 8. SAYFA )
Daha yaylaya çıkmadan Bizim çoban Mustafa bir akşam davarı alıp geldi.Sayıp ağıla doldurdu ama davardan birtane eksik var.Hemen etraftan Garoyu aradı oda yok.Bizim yüksek dama çıkıp garo,garo diye bi seslendi,Mübarek bizim çobanda bir ses var sanki yukarı sazcığazlı gövcenin davulu üç beş km lik yere ulaşır.Zaten bir dağdan bir dağa birbirleriyle konuşurlardı öyle bir ses tonuyla bir sesledi .Hemen cevap geldi hong ,hong diye.Çoban gediği yere geri dönüp gitti .bir koyunun ayağı taş arasına sıkışmış.Hayvan birazda korkup zıplarken ayakta kırılmış yatmış kalkamamış .Tabi bizim garo onu görmüş hemen yanına varıp yatmış bekliyo.Çoban giderken eşeğinide alıp gitmişti..Eşeğin sırtına binmiş koyunuda kucağına alıp geldi.Koyunu indirdi kırık bacak sallanıyo.Devreye o anda Kazım amcam girdi.Bu gibi kırık çıkık işlerine o bakardı.Birkaş tahta bir bez parçası.Bir yumurta cibarı yapıp bağladı tamam.15-20 günde sapasağlam.Böyle sakat topluluğudavara gidemeyen.Yağı kırılan hasta olan.koçlar ,Hep bir araya gelince bunlarda çoban isterdi.Bu çobanda okulun yaz tatiline denk geldiği için buda bana düşerdi.Bunların hepsini topladım 15 tane falan oldu.Birde benim gibi hurda çobanı Reşit emminin oğlu Salih küçük var .Onunla beraber köyün içinden yürüdük..Harman dersinden yukarı doğru gidecez.Bizim birde ala koyun var.İllede ben gitmem diyo.Hadi koyun ,canım koyun yok .Yavaş yavaş iteleye kakalıya.Köyden biraz yukardaki,kötü pınar denilen yere kadar getirdik .Ama ora gelene kadar tak etti.Biz sabah güneş doğmadan yola yürüdük Kötü pınara gelene kadar öğlen oldu .Oranın buz gibi bir suyu,Suyun kenarında asırlık söğütler var.Onun karşısındada duz daşı denilen bir düz kayalık var Sanki elle yapılmış düzgün bir basket sahası gibi.Ala koyunu alıp oraya götürdüm.Salih arkadaşa bağıdım.La o eşeğin sırtındaki heydede büyük bıçağı alda gel dedim.La nedecen bıçağı dedi hele sen al gel sonra sölerim.Bıçak geldi koyunu taşın üstüne yatırdım bastım bıçağı.Salih'e dedim git biraz odun topla geliyom.Kestim,yüzdüm,temizledim.Yüreğini,böbreğini.birtanede buduna ayırdım kalanlarıda toplayıp derisine sarıp heybeye koydum.O zamana kadar zaten Salih ateşi gümületti.Birazda keven falan topladık güzel bir ızgara yapıp ayırdığım etleri afiyetle yedik.Biz daha etleri yerken kelalinin Apdulla emmi bir eşeğe binmi aheste aheste geligeçiyo o yoldan .Etin kokusunu almış tabi ordan bağrıyo ulan şeyi kırıklar eti nerden alıp pişidiniz diye .Tabi bizde tık yok o geçip gitti biz devam.Koyunu kesip heybeye doldurduk ama daha akşama bi sürü zaman var .Salih sen buralarda oyalan ben hemen şu eşeğe binip bu eti eve bırkıp gelem dedim.Alıp götürdüm eve vardım oğlum noldu niye geri geldin koyunları nettin? Bir sürü sorular ben hemen heybeden eti çıkardım.ANA bu ala koyun biz giderken perişanladı baktım ölüyo kestim.Başka fazla soru sormasın diye valla mısmıl ana mundar etmedim hemen kestim diyom.Abooo babana ne diyecez gurban olam.Tamam bu hikayeye ben inandımda bu düzmeceyi babanı nasıl inandıracaz dedi.Garibanam oda babamdan korkuyo.Abilerim pek sıkıştırmazlar.Çünkü onların her ay düzdüğü dümece bunlar.Bilakis memnun olurlar.Evde et eksik olmasın,bir pilan uydurup her ay bir kaçtane keserler zaten.Babamda hımm der inanmış gibi gözükür babam kaçın kurrası.Daha sonralarıda davarın hepsi benim elime geçtiya.Bana sorarlardı.Hani lan Süleyman eve heç et getirmiyon ? Benim çoban arkadaşlarımdan Kel melüt heç ete doymazdı.Çobanların sırtına giydiği ABA diye bir giysi vardı.Yünden dokuma.Sağlı sollu iki tarafta kol hizsında bir kolluk olurdu Büyük iki tane cep gibi..Buraya ufak tefek eşyalarını Köpeklerin lopunu veya azıklarını koyarlardı.Ama bizim mevlüt abinin o cekenlerde ya ikitane kuzu kolu yada 2 tane but olurdu.Akşam olup davarı yatağa vurdumu .Ateşler yanarEtler pişer,evden gelen azıklar açılır.Sütler sağılıp cingillerle ateşte pişirilir.(Cingil mini bakraç) yine bir gün aynı koyaktayız.Fakat etleri bitmiş.Bana dedler Süleyman gel.Geldim azıları bağladığımız çıkınla gözümü bağladılar ,götürüp oğlaklaın içine bıraktılar .Zaten karanlık birde gözümü bağlamışlar. Ordan birtane oğlağı tut al getir dediler .Ne derlerse ben onu yapmak zorundayım.Birtane yakalayıp getirdim.Bu yakaladığım oğlak kimin biyormusunuz?Muhacir mehmet diye bir amcanın.Çok sevdiğimiz saydığımız dünya tatlısı ve bir o kadarda gariban.Zaten adamcağızın bir keçisi birde onun yavrusu o oğlağı var.O oğlağın anası keçiyide Aliriza emmi hayrına vermiş.Bunlardan başka zaten canlı hayvanı nede bir karış toprağı var.Bizim her işimize koşturan birisi.Eski Rus savaşı zamanlarında aileleri ölmüş. çocuk yetim kalmış Sivasa kadar gelmişler.Dedemlerde Sivasa tuz getirmeye gidip gelirken yol kenarında bitkin halde aç susuz bir vazyette bunları bulmuşlar.Tabi sormuşlar sizim kimseniz yoku diye .Bunlar durumu anlatmışlar Dedemlerde bizimle gelirmisiniz deyp alıp duz yüklü eşeklerin üstüne bindirmişler köye getirmişler..Bu Mehmet emmiyi Dedemler almış.Diğer kardeşi Eşref emmiyide şakir İdris emmiler emmiler almış.İkiside hizmetkar olarak delikanlı olana kadar çalışmışlar.Mehmet emmiye gübünden .Eşref emmiyede Çirkin emmi denen birinin kızını almışlar.Çirkim emminin Erkek evladı yokmuş bir kızı varmış.Çikin emmi bunu yanına iş güvesi olark almış.Çirkin emmi zaten yaşlıymış ölünce onun malı mülkü eşref emmiye kalmış.2 takım evi vardı bizim evin arka tarafında.Bu evin bir takımını kardeşi Mehmet emmiye vermiş. Birde dayderesinde büyük bir arazisi vardı bununda bir kısmını Mehmet emmiye vermiş.İşte benim o gözüm bağlı gece karanlığında yakalyıp getirdiğin oğlağın sahibi işte bu Muhacir Mehmet amca.Getirdiğim oğlağı hemen kestiler.Asla af yok bu kural çobanların katı kuralı.Gözü bağlı alıp getirilen kuzu veya oğlak kimin olduğu önem teşkil etmez ve kesilirmiş.Heme ateş yakıldı oğlak temizlenip uzun bir sopaya takıldı ve gındık keveni ateşi önünde çevrilmeye başladı.Kesilmesiyle yenip bitmesi bir saat bile sürmedi valla garga gibi kapıştılar.Bu arada koç katımıda geldi çattı. Günlerden perşembe Pazar günü ovaya inecez.Gölerin orda toplanacaz.Burası büyük bir ova.Her tarafında söğüt ağaçları halı gibi yem yeşil çayılık olan bir yer.Alt kısmında bizim köyün ırmağı akıyo.Tam orta kısımda buz gibi bir kaynak suyu olan karnaval alanı gibi bir yer .Zaten eski koç katımıda karnavala benzer bişeydi..
KOÇ ZAMANI Koç katımına tam bir ay vardı. Bizim çoban işi bıraktı. Sebep neydi bilmem ama ? Son ihale bana kaldı. Koca sürüyü kattılar önüme. Yerde sürünen keçeyi aldım sırtıma. Ben neyimki daha 13 yaşımda Davar sürüsünü salardım otlağa Ben anlımı koyardım sopaya Öyle uyurdum ayakta Ama güvendiğim birde itim vardı O sahibolurdu davarlara Bir ay bitip indik ovaya İşte orda bitmiş oldu Bizim Çobanlıkta macera. Koç katmaya indik köyün en sonunda, Gölerin ordaki Çayırlıklara. Sanki karnaval var herkes orda. Koçları bir görsen renga renk boyanmış Aşu boyası,ceviz kınası. Koçlara gerdanlıklar yapmışlar, Elmalardan,dağ alıcından. Kimi boynuna kimi boynozlara. Sırtlarına birer heybe atmışlar. Hele o heybelere neler doldurmuşlar Tere yağıyla yapılan un helvası Yanında bir guşgane çeleli bulgur pilavı, Bir çıkın tandır ekmeği, Ayranlar cacıklar,her çeşit sebze meyveler. Herkes toplandı söğütlerin altına. Halı gibi çimler üstüne, Sofralar kuruldu. Yemekler yenirken bir fısıltı başlar, Bu fısıltı çoban trasferi. Herkes koçunu katar. Koçlar kendi işine bakar. Ağalar yeni çobanlarını tutar. Çoban koyunları alıp dağlara çıkar Ordan uzaklaşırlarken Başlar yanık yanık kavallar, Arkasından hoyratlar.8.sayfanın sonu.
http://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-1sayfa-2249.html
28.kasım. 1969 Şair:Süleyman Özpınar..SÖZERİ.
Bu şiirin her türlü telif hakkı kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin almadan kopyalanması 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.