Biz çağlayıp giden ırmaklardan
Bahçe suladınız harıklardan
Kaya üzerinde oluşan gaklıklardan
Yağmur sularıyla dolmuş oyuklardan
Yüz üstü yatıp su içen insanlarız.
Doğada oluşmuş kaynaklardan
Kaynak önündeki göleklerden
Üzerinde oluşan bitki örtülerini
Ellerimizle yolup temizleyen
Üzerinde oluşmuş tozları üfleyip temizleyen
Yine yüz üstü uzanıp suyunu içip doyanlardanız.
Bizler kalabalık aileleriz
Herkese kaşık ,çatal,bıçak ayırmayada yok imkanımız
Kazanlarla pişer bizim yemeğimiz aşımız
Yerlere kurulur yemek soframız.
Bağdaş kurup otururlar
Sofra dizlere kadar çekilir bu bir görenektir
Tahta sofra üzerine büyük bir leğen
Konulup içi yemekle doldurulur
Besmele çekilip
Kaşığını çeken yemeğe başlar.
Bizler hep böyle on Nobel kişi bir masada ve aynı tabakta yemek yeriz.
Ağzımızı kağıt peçete değil bez peçetelerle sileriz. Yemekten sonra yıykanır tertemiz.
Herkese ayrı bir su bardağı değil
Bir sürahi su birtane bakır tas gelir
Herkes o tasla içerdi
İşte bağışıklık denen şey orda biterdi.
Ne oldu bu insanlara ne tez unutuverdi
o geldiği yeri
Ne tez unuttu o günleri
Bu ne lüks hayata
Aniden dalıverdi
Yemek masası kurulur
Herkese üç boy tabak
Bir kaşık çatal yanında bıçak birde su için bardak ve çeşitli içecekler
Süslü püslü peçeteler
Vay babam vay daha neler neler.
Bunları saymakla nasıl biter.
Biraz görgüsüzlük
Biraz müsriflik
Birazda sonradan görmüşlük
Kırıla gide.
Yetmiş yıldır her köşeni gezmişim
Dönüpte yüzüme vurmadın yollar
Çamurunu toprağını ezmişim
Her gün ne gezersin sormadın yollar
Her gün seni çığnamaktan usandım
Gelip geçen belalardan sakladın
Bastın bağırmada beni sakladın
Hiç bir canavara vermedin yollar.
Bazı yollar uzadıkça uzadı
O zamanlar taşırırdı sabrımı
Senelerce çektin arsız kahrımı
Bir gün hatırımı kırmadın yollar.
Küredim karların kırdım köşeni
Yine hiç bozmadın günlük neşeni
İçtim şarabımı attım şüşemi
Terbiyeni takın demedin yollar.
Özpınar olarak çehreni bozdum
Her gün ayrı ayrı sorular sordum
Her soruya makül cevaplar buldun
Beni mutlu Mesut eyledin yollar.
Şair Süleyman ÖZPINAR
28,05,2024. Şiirinhası.
Bu yürek varya bu yürekte
Kapanmayan yaraları kapadık
Örttük üzerini yanmış küllerle
Yaralayan acıları sakladık.
Ah çekince kara duman çıkardı
Sığmazdı bağrına dışa çıkardı
Gören gözler bune diye şaşardı
Kıvrandıran sancıları sakladık.
Bizler işte o günleri yaşadık
Zorba ele birer Demir maşaydık
Bu gün marabaysak yarın paşaydık
Hak olmayan davaları sakladık.
Özpınar donmaz zemheri ayında
İster kış olsun ister baharda
Mevsim mevsim kanatların altında
Açılmamış goncaları sakladık.
Şair:Süleyman Özpınar. 16,09,2023.Şiirinhası.
Aynen benim köylerime benzerdi
Bahçesinde koyun kuzu melerdi
Sabahları erken horozları öterdi
Sanki bura gelmiş o bizim köyler..
Komşuları 45 yıldır tanırım
Her görüşte inan gardaş sanırım
O mahlede yirmi üç sene kaldım
Halen unutulmadı o eski günler.
1955—1960 yıllarına gittim.
Görünce bu resmi.,.
Çünkü yaşadık biz o günleri.
Sobamız böylede değil tenekedendi..
Sabah kalk hava buz gibi.
Dışarısı ıslık çalan kar fırtına ve tipi
Kiminin ayağında yamalı bir yün çorap.
Kimside bulamazdı yok çorabı
Koltuğunda bir tezek.
Veya bir tutam kırılmış çırpı
Oda yoksa birkaçtane yalangı kökü..
Dalında dırıldan anamızın elinde diktiği bir çanta.
O çanta içinde buruşmuş bi defter ve günün kitabı..
Hatırlamıyorum hiç silgimiz olmadı..
Beş sınıf bir oda içinde.
Hemde tek öğretmenle..
Kara tahtamız vardı ama
Tebeşir nerde?
Hafta sonu tebeşirlik dediğimiz bi yer vardı
Öğretmenimiz ordan beyaz yumuşak bir taş getirtirdi.
Onunla yazardık.
Yazardık silecek silgi bulamazdık.
Eski çoban keçesi bulur silgi yapardık.
Yollar ve okul etrafı topraktan ibaret
Yağmur yağar çamurdan çıkılmaz
O çamurla sınıfa girilmez.
Gelirdik çeşme başına yarım saat o mincik ellerle
O ayakkabı yıkanırdı.
Ayakkabıyı yıykayıncaya kadar
O eller patlıcan gibi morarırdı.
Sınıfa varana kadar nefesimizle ovlar
Sonra koşardık sobanın başına
Ovalardık ellerimizi.
Isınıncaya kadar.
Isınınca sızlardı
Ne oldunu anlamazdık.
Millete ne hayır böyle zevzekten
Ana banada su ver diyene bak sen.
Daha dün çıkmıştı eller tezekten
Üzümü çatalnan yiyene bak sen..
Git geriye nerden geldiğin ara
Hele bir sor o ana babana
Bir aşkla bakardın kara şalvara
Bir karış etekle gezene bak sen
Baba çarık giyer anansa şalvar
Nasıl geldik bura mevlana yalvar
Ta tahtalr eksik yada bir hal var
Ana baş bağına gülene bak sen..
Eşek yoktu çarşı pazar gitmeye
Bir gün çalışırdık birtek ekmeğe
Donun yoktu ayağına giymeye
Hiç bişey beğenmez güzel bak sen..
Özpınar arayıp kaynağın bulur
Geldiğimiz yeri unutma nolur
İsyan eder köyde yediğin bulgur
Kahvaltıda kahve sevene bak sen..
Şair:Süleyman Özpınar.
ŞiirinHası.02.12.2021.
Çok insan yaşadı bunları bizimle.
Çok ders çalıştık gaz lambası önünde.
Komşulara giderdik elde fenerle..
Nice anıları var saklıdır sizde
Feneri tutan şahıs önde giderdi.
Fener rüzgar vurunca bazan sönerdi.
Ayaklarımız çamurlara girerdi.
Hatırladın değilmi o günler nerde ....'
s.özp.
Hafızamda yoktur çoğu simalar
Geride kalansa sade anılar
Beraber geçen o güzel zamanlar
Geçip gitti eski dost ve gardaşlar.
Bir gardaş gibi büyüdük o köyde
Baksan şimdi her birimiz bir yerde
Yolda karşılaşsak tanınmaz bile
Çekip gitti eski dost ve yoldaşlar..
Köy yemeklerim nerde?
Sosyeteye teslim olduk.
Son halimiz görsen anne.
Hazırlara teslim olduk.
Eskilerden ne galdıki?
Hep beraber gitti sanki.
Hani tatlı,nerde ekşili .
Makarnaya teslim olduk.
Hani ekmek hani kete.
Katıksız ye kerte kerte..
Şimdi hanım oldu körpe.
Bakkallara teslim olduk
Pişer tavana asardık.
Üstüne sofra kaplardık
Biz o tada hasret kaldık.
Fırınlara teslim olduk.
Rüya oldu un helvası.
Dünya değen un çorbası.
Her lezzete beş basardı
Pizalara teslim olduk.
İçli köfte gitti gelmez
Yapmasını gençlik bilmez.
Çörek bize selam vermez.
Bazlamaya teslim olduk.
Ekşili köftemiz noldu?
Kurutulmuş kemik boldu
Üçgen mantı gelmez oldu.
Tarhanaya teslim olduk..
Özpınar bunlarla doydu.
Son durağı gurbet oldu.
Hani eski tatlar noldu.
Boş tatlara teslim olduk.
Topraklar çok suluysa,
Biz ona balçık derdik.
Söz veripte cayana.
Herhalde gancık derdik.
Doldu şimdi gıvırtan.
Hayatı boyu yalan.
Kendini nohut sayan.
Aslında kapcık derdik.
FİRİKTİR AZCIK DERDİK
Topraklar çok suluysa,
Biz ona balçık derdik.
Söz veripte cayana.
Herhalde gancık derdik.
Doldu şimdi gıvırtan.
Hayatı boyu yalan.
Kendini nohut sayan.
Kişiye kapcık derdik.
Dikkat etmez sözüne.
Saygı yoktur özüne.
Gereksiz çemkirene.
Bağcıksız boncuk derdik.
Öter basmaz firene.
Uymaz adet törene
Yerli yersiz gülene.
Firiktir azcık derdik.
Şair:Süleyman Özpınar. Şiirin Hası.24.02.2020.
Ah o günler ah o günler.
O günler burnuma tüter.
Rüya oldu eski günler
Rüya görsem yine yeter.
O günlerde Ana vardı .
O günlerde Baba vardı.
Koru komşu hala vardı.
Rüya görsem bile yeter..?
Balkona çıkıp aşağıdaki peysaja ilişti gözlerim.
Çocuklar koşturuyo çığrışıyo
Havuz kenarında banklarda oturan gençler
Kızlar ve erkekler dikkatimi çektiler
Bende 60 Sene öncelere o gençlik günlere gittim
Her anılar hayalimde canlandı birer birer
Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde televizyon,bilgisayar,
Çeşit çeşit oyuncaklar akıllı cep telefonu,tabletler,
bisikletler,model model arabalar göz alıcı giyisiler,
apuk sapuk modellerde vücuda verilen o çirkin şekiller,
yüzü gözü gıldan gözükmeyen gençler
hele hele çeşit çeşit pozlarda çekilmiş resimler hiç birisi yoktu ...
Ama şunu iyi hatırlıyorum.huzur,mutluluk vardı,
Elimizde var olanları paylaşmak.
Bir göze batmayan kılık kıyafet tarzımız
Günlük traşını olurdu dağdaki çobanımız
Bir çeki düzen verirdi kendine Arkadaşlarımız
Bir büyüğüm görüp bana üzülür diye
.İşte onun için çok özlüyorum bu çeşitleri görünce
O günkü çocukluğuma .Keşke geri döne bilsem.
Öyle bir imkan olsa diyorum
Birkaç günde olsa ,O günleri yaşaya bilsem.
Kocaman mutfak bıçağını alıp O küçücük ellerimle deleme yapıp
ucuna nal mıhı çaksam.Çamurdan gildik yapsam içinede keçi kılı katsam..
O babamın aldığı cizlavit marka gara lastiğide ilk günü koynuma alıp yatsam. .
Mutluluktan uçar gibi kardeşimle aynı yer yatağında beraber sarılıp yatsam.
Anamı babamı ve o günde yaşayan güzel insanları görsem.
Onların bir bayram havasında sırayla ellerini öpsem.
Çok şeylermi istemiş olurum bilmem.?
Hayatınızdan sevgi, saygı,huzur ve mutluluk hiç eksik olmasın.
Güzel gardaşlar.
Huzur dolu keyifli zamanlar...
http://www.siirinhasi.com/siirler/kosemde-otururken-2350.html
Şair Süleyman Özpınar.Sözeri.Şiirin Hası..
Teket teker yok olup gitti.
Bitirdik gardaş bitirdik.
Hepsini birlikte elbirliği ile bitirdik.
Ne güzeldi be beraberce yiyip içerdik.
Anamız bakır kazanla bir pestikan
çorbası yapardı.
Hemde çamurdan yapılmış ocak üstünde.
Altınada bir kucak tezek kayardı.
O yemek yavaş yavaş pişerken.
Ortaya birde yer sofrası kurardı.
Bizim evin yolu fazla yokuş olmasada
adamı birazcık terletiyor.
Çarşıdan yürüdüm
ama gölgeleri kovalamayıda
hiç ihmat etmeden.Kuru bir yaz sıcağı,
güneş o parke taşlarını öyle ısıtmışki
taşlar adeta yanıyo.Tepeden güneş ,
yerden parke taşları ,hani derlerya
yumurta koysan pişirecek derecede.
Alnımdan sızan o terleri sağ elimin
işaret parmağı ile sıyırıp döküyorum.
Babamın rızası ile dükkana Mustafa Töngür diye bir arkadaşı ortak aldım.Bu şekilde koşturma arasında aradan 6 ay geçmişti.Babam dediki çocuklar bu vaziyette olmaz bu eve bir bayan şart biz bu şekilde yapamayız dedi
DEVAMINI OKUEwt ne demiştik ,Gürüne taşındık.
Ama bizim eşyaların hiç birisi,
Bu taşındığımız yere uymadıki.
Bizde hiç burdakilerin kullandığı
eşyadan yoktuki.
Hepsi yerde seriliydi.
Ah ah ! keşke öyle bişeyler şimdide olsa.
Cam kenarlarını ahşap sedirler
(Makat) dolaşsa
Sedir üstünde ot yastıklar dizilse duvara.
Yastıkların üzerinde desen desen,
Beklenen bahar nihayet gelir ve tekrar bahar işleri başlar.
İlk önce bahçelere girilir.Yeni dikilecek meyve fideleri dikilir.
Bahçelerin otları ve kış mevsiminin yapmış olduğu tahribatlar onarılır.
Yıkılmış masdaba duvarı varsa yapılır.
60 sene evvelki yaşadığımız hayattan aklımda kalanların
Bazı özeti sayın bunları,Gardaş biz 1950-1960 ları yaşadık.
Artık o zamanlar savaş yoktu ama fakirlik vardı,kıtlık vardı.
Harkes karını zor doyururdu.kendi çabası ve gayretiynen.
Ekip biçecep bağı bahçesi,tarlası varsa rahat yaşardı.
Bu hazırlıkların hepsi kış için.Bizde kışlar çok çetin geçer.Öyle karlar yağarki bazan bir hafta boyu aralıksız devameder bir metre boyu yağardı. Ündüzden evin içine kürekler konurdu sabah kalkıp papıyı acınca gök yüzünü göremezsin kapı dolmuş.Tulel yapıp dışarı
DEVAMINI OKUİşte o ovaya koçunu alan gelmiş.
Bütün köy orda.Helvalar pişmiş .
Koçlar boyanmış.Her koçun
boynozlarına süsler takılmış.
Yeni çobanlar gelmiş.
Söğütlerin altına sofralar kurulmuş.
Orda bulunanlar kurulan sofradan
yerken herkes kendi davarının içine kendi
koçlarınıda bıraktı.Koçlar kendi keyfine bakarken.
Ağalarda yeni çobanlarıyla anlaşmayı sağlarlar.
Daha yaylaya çıkmadan Bizim çoban
Mustafa bir akşam davarı alıp geldi.
Sayıp ağıla doldurdu ama davardan birtane eksik var.
Hemen etraftan Garoyu aradı oda yok.
Bizim yüksek dama çıkıp garo,garo diye bi seslendi,
O yaylada yaşamak bir ömür.
Mis gibi hava ,buz gibi su,
Tere yağı,kaymak,süt,peynir.
Hemen bir köşeye
4 tane taş konup Ocaklar yakılır.
Hamur yuğrulur.
Bazlamalar pişer yağlanır.Kuymak yapılır .
Herşey taze kendi ellerinle yapılan ve doğal.
İnsan taş gibi olur valla.Bu işin
Burası SİVAS ın Gürün İlçesi merkeze bağlı
nadide köylerinden Sularbaşı köyü..
Allah buraya her güzelliği vermiş verdiği kadar.
Su dersen derya deniz.Yolu güzel,
İlçeye sadece 9 km her taraf yeşiller içinde.
Bizim mahalleye Han önü derler.
Eskide orda bir han varmış
Doğudan gelen kervanlar ve yolcular bu
handa yatıp dinlenirlermiş. İsmini ordan
Değirmen bizim hemen bahçenin karşısında.
Bu bahçenin adı KELOK orası bizim yazlık
evimizdi yazları oraya taşınır hava soğuyana
kadar orda kalırdıK
Ekinler dağdan iner ama İşte bundan
sonra bir başka macera daha başlar..
Bu ekinler dağdan indikten sora düvenlerle ezilip
samanla buğdayı bir birinden ayırma işlemi süreci başlar.
Günlernen düven denen 80 cm genişliğinde
Sonra köyün ne gibi sorunları var onlar konuşulur.
Ayranlar içilirYanında gavurga ,dut kurusu ,
ceviz elma gibi yiyecekler yenir.
Bir kısım daha gençlerde alt köşede
altı kol dediğimiz bir kağıt oyunu kurarlar.
Ama iddialı öyle boşuna kürek çekme yok.
Bizim köy Gürüne 8 km uzakta 4 tarafı dağlarla çevrili.
Ortası yemyeşil Bağ bahçe şirinmi şirin yeşiller içinde bir köydü.
Üst tarafı ulu kayalıklar.
O kayalıklar alt kısmında GÖZ dediğimiz yerden bir su doğar.
Tertemiz berak bir su ,Köyü tam ortadan bölerek.
Bizim köyün bitimiden sazcığaz suyunu geçer
Telin köyünün sarı kaya denen şelaleden dökülür.
Biz köyde çok kalabalık bir aile idik
Son zamanlarda tam 18 kişi bir
evde yaşıyorduk.
Onu iyi hatırlıyorum.Babam
Güründe bir manıfatura ve
çeşitli ürünler
karışık olan,mesela gara lastik hemde
soğuk kuyu gıslavet gibi markalar
üzerine mağzası
Vay be Anam o gece hiç uyumazdı.
Gece yarısına kadar bulaşık
yalaşık uğraşılır,
Ev işleri bitince un elenir.
Daha sonra kocaman teştle
hamur yuğrulurdu.
Mayalanır üzeri sofrayla örtülüp
ekşimeye bırakılırdı.
O arada tandır temizce hazırlanıp yakılırdı.
En az bir veya iki aylık ekmek pişer
Soğuduktan sonra sırıklara takılırdı.
Çok kalamadım zaten güründe.
Birkaç gün gökpınar şuğul sadece.
Tanıdık yok candan bir dost nerde?
Tekrar geri dönmek zorundasın.
Ama gurbet kolaymı sanki ordada çok zordasın.
Güründe lisemiz yoktu biz orta okulu bitirdik.
1969 öğretim yılı başında Gürün lisesi açıldı.
Bizlerde ilk öğrencileri olarak kayıtımızı yaptırdık.
Bu arada okula zehir tohumu saçan bazı hocalarda gelmişti.
Sağ sol çekişmeleri başlatıp,o gardaş gibi geçinen masum saf ve tertemiz gençleri bir birine düşman etti.
Biliçli bilinçsiz aşırı tartışmar tabiki sonuç kaba kuvvet.
İşte o sıralarda birlik ve beraberlik bağları çatırdamaya başladı Aynende devametti.
Okulu bitiren her birisi bir memlekete dağılıp gittik.
Kimisi askere kimisi gurbete.
Kimisi yüksek tahsile.
Bizde evlilikten sonra gurbeti seçtik.
Gittik ama tam gittik.
Ardıma dönüp bir baktımki aradan tam 25 sene geçmiş.
Seneler bir birini kovalarken.
Ben gurbette ezim ezim ezilirken.
Benim ana yurdum benim içimde hiç ölmedi..
Hatta uykulara dahi dalmadı.
Oraların özlemi ve unutulmaz tadı.
Dimağımdan asla gitmedi.
Ama hep çektim içimde o hasreti.
Sonunda tak etti.
Karar verdim gitmeye o güzel yurduma.
Oranın güzel insanlarına.
Ağaç dallarında öten tüm kuşlarına.
Minicik serçelerine.
Yüksekten uçan kartallara.
Ceviz dallarında ciyaklayan kargalara..
İnan hepsine hepsine göresim gelmişti.
Sonra atalarımın mezarlarıda ordaydı.
Çok özlemiştim anamı babamı.
Dedim acep bula bilirmiyim mezarlarını?
Silinmişmidir mezar taşındaki isimleri?
Çünkü aradan tam kocaman 25 yıl geçti.
İstanbul oto gardan otobüs hareket etti.
İçimde bir sevinç birde ürperti.
Hiç uyumadın, o gece bitti.
Kayseriyi geçtik şafak vakti.
Pınar başı uzun yayla,
Ben bir oturuyom bir ayakta.
Tek tek bakıyom levhalara.
Gürüne ne kadar kaldı acaba?
Ziyareti geçip yaklaştık mazı kırana.
Yerimden kalkıp geldim en önde hostes koltuğuna.
Sanki ben uçuyordum ama utandım sevinç çığlıkları atmaya. .
Başladım garip garip sağa sola bakmaya,
Yol kenarında görebildiğin insanlara..
Acaba göre bilirmiyim bir tanıdık sima.
Nihayet gelip indim Gürün otogarda.
Mezarlıklar otogara yakın bir mesafede olduğu için.
Dedim önce gidip mezarlıkta anne babamı ziyaret edeyim.
Eve gitmek işi daha sonra.
Doğru gittim anne babamın mezarları başına.
Silinmemiş isimleri kolayca buldum onları.
Sarıldım mezar taşlarına.
Dertleşip,koklaşıp konuştuktan sonra.
Dönüp baktım şöyle etrafımdaki mezar taşlarına.
İsimleri okudum sıra sıra.
Hepsi,hepsi tanıdık.
Ya komşumuz,ya dükandan müşteri ,yada akraba.
Okuyup üfledim hepsinin ruhuna.
Dönüp geldim şehir merkezine,
Öğle namazı yaklaştı.
Ulu caminin önünde oturdum bir sandalyeye.
Gelen oturdu etrafıma,
Masalar doldu ezan okunana kadar.
Her gelip sandalye ve banklara oturanları
Süzüyorum alıcı gözle.
Ayrıca caminin içine girenleride kaçırmayıp bakıyorum.
Ne yazıkki tanıdığım sima sadece birkaçtane.
Ama mezarlıktaydım daha bir saat önce.
Ordaki mezar taşlarını okuduklarımın hepsini tanıdım.
Ama burda oturdum saatlarca.
Bir candan tanıdık ne yazıkki bulamadım.
Ben eskiden Gürün halkının hepsini,
Ana baba yedi ceddini tanırdım.
Ya şimdi?
Ama bu suç benimmi?
Yoksa kaderimmi?
Anca gurbet êlde buldum ekmeğimi.
Bir dönüp baktım ardıma 25 yıl olmuş geleli.
Bir gidip göreyim diye geldimki.
Ne beni tanıyan kalmış nede benim tanıdıklarım.
Kimisi ölmüş ,kimiside benim gibi çekip gitmiş.
Ben gelirken orta okullu olan çocuklar,
Torun torba sahibi olmuş.
Sima değişmiş,
Yapı değişmiş..
Şair:Süleyman Özpınar
25.06.2018.Pazartesi.
Hafta sonu sinamaya giderdik.Bir EMEK sinamas birde KALE sinaması vardı.
O zamanlar yonguç ailesi çalıştırırdı.Bakımlı tertemiz bir mekandı.
Eski bir kiliseyi sinama yapmışlardı hemde düğün salonu olarakta kullanılırdı.
Sayısı bellisiz arkadaşlarımızla.Mutluluk dolu kahkahalarımız.
O tohma sağlı sollu her taraf bahçelerle doluydu.
Bir ucu şuğul ortası çayboyu.
Uzar gider bulur Telin Tıhmın sonunu.
Şimdi bakıyorum bir hallar oldu.Katliam yapılır gibiydi sanki bu
Büyüdük artık orta okula başladık.Kendimize güven biraz daha gelmiş olmalıki,
Gezmelere çıkardık Gürün sokaklarına Hayal ederdim böybe yürürken.
Kimler gelip geçti bu sokaklardan.Gör kimlerin ayak izleri kaldı bu kaldırımlarda.
Eski bayramlarımız vardı.
Çoğu evler gittiğimizde bozuk para verir lokum tutardı.
Bayramlarda o lokum kadar tatlıydı.
Akşam oturmalarına giderdik.Cevizler kırılıp kuru durlarla yenirdi.
Anamızda ocakta kavurga kavrurdu.
Yaz tatilinde okul haşlığını çıkarmak için çarşıda bişeyler satardık.
O zamanlar Çarşıbaşı deresinin üstü açıktı.
Eski sebze pazarından eski kütüphaneye yakın bir ahşap köprü vardı.
O köprü çıkışı köşesinde karpuz tezgahı açmıştım..
Şöyle bir düşünüyorumda,
şu kaybettiklerimizi çok çok fazla.
Bunların hepsini hafızam zor toparlar.
Sonunda sığdıramıyorum sayfalara.
Bir kere şunu iyi biliyorumki güzel olan
her şeyi kaybettik.
Hele hele şu her derde derman olan
Herkesin derdine koşturan o eski insanları.
Vay be..azmı oynadık beş taşı duvar diplerinde.
Beştaşın en güzelini arardık ırmak diplerinde
Akan sular güzellik katardı taşların güzelliğine.
Şimdikiler oynamaz bu oyunu,elbisem toz olur diye.
Gardaş ne ırmak kalmış nede deresi.
Şimdi oyun sahası bulun nerede?
Baktım yok eski çocuklardan birisi
Hepsi düşmüş dijital oyun peşine
Tüm çocuklar birlik kol kola gezerdik
Bir ekmek varsa üç beş kişi bölerdik.
Vancının gölde beyaz donla çimerdik.
Şimdi betonlar kaldı torun bebeye....!
KÖRELMİŞ YARALARI DEŞME
Gardaş ne ırmak kalmış nede deresi.
Şimdi oyun sahası kurun nerede?
Baktım yok eski çocuklardan birisi
Hepsi düşmüş dijital oyun peşine.
Tüm çocuklar birlik kol kola gezerdik
Bir ekmek varsa üç beş kişi bölerdik.
Vancının gölde beyaz donla çimerdik.
Şimdi betonlar kaldı torun bebeye....
Kavakları gören ulu çınar sanardı.
Gölgesinde bir garip düğün yapardı.
Kesip sattılar,şükür oda kalmadı.
Sebep olanlar kimse sorun birine.
Bak eskiden Gürün'üm işte böyleydi.
Her bahçeden gelirdi türkü sesleri.
Orda olmasak dahi üzer bizleri..
Oksijensiz havayı buldum Güründe
Küllenmiş yaraları deş be gardaşım.
Sızlayacaksa bir gün evvel sızlasın.
Yeni jenerasyonlar hakkın arasın..
Eski yeşillikleri koyun yerine.......!.
Hep yeşillik altıydı oyun sahamız.
Ömürler harcamış rahmetli atamız.
Şimdi gelip görseler yırtar yakamız...
Buna sebep olanı bulun bizlere..
Gürün'ümde okunsun Şiirin Hası.
Yeşili öldürdüler tutarız yası.
Hep Gürün hasretiyle bekleriz yazı.
Gönül kırık olmasın malum gözlere..
http://www.siirinhasi.com/siirler/korelmis-yaralari-desme-2192.html
Süleyman Özpınar.21.09.2018.Şiirin Hası.
Dargınlık yoktu.
Çünkü herkes birbirine tutkundu.
"Kırgınlık yoktu.
Büyük insanlar hemen aracı olurdu.
"Arsızlık yoktu .
Herkes ar damarına sahip olurdu.
"Hırsızlık yoktu.
Herkes şükürle yerdi bulduğunu.
"Şan vardı.
Dağlar kadar ulu herkes ulaşamazdı.
Gardaşım git 45-50 yıl öncelere.
Şöyle gerilere gidip bir düşünsene.
Giden zaman,giden hayat
o kıymetli ömür.
Dakikası dahi geri gelmiyor .
Ama zamanında insan bunu bilmiyor.
Mademki ben geldim bu dünyaya birkere.
Kazık çaktım bu düyanın temeline.
Çalış,uğraş,didin sanki ölümüne.
Fazla yenilen aş
Ya karın ağrıtır yada baş.
Dememişmiydi atalarımız?
Her şeyin azı tatlı,değilmi gardaş.?
Verin benim siyah beyaz televizyonumu.
Tek kanal olsada bana yetiyordu.
Sabahleyin istiklal marşı ile açılsın.
Gece yarısı saat 12 de kapansın.
İsdiklal marşıyla
Bayrağımız çekilsin arşa
Bazan kaysın,bazan karıncalansın.
O siyah beyaz ekranımız
O karda kışta fırtınalarda
Çıkıp çatıda anten çevririz
Vallah onada razıyız .
Acansları güzel olsun.
Doğru olsun.
Hayırlı haberler versin.
Felaket tellalı olmasın.
Bazı gereksiz kişiler,
Ekrana bağdaş kurup oturmasın
Ağzını köpürde köpürde
Gereksiz şeyleri anlatmasın.
Öyle sağa solada gıvırtmasın.
Şair:Süleyman Özpınar.
07.06.2018.Şiirin Hası
Gardaş biz 1950-1960 ları yaşadık.
Savaş yoktu ama fakirlik vardı.
Bula bilen yünden çorap örerdi.
Yırtılan yerleri çıtıma yapılıp giyilirdi.
Yada yama yapılırdı .
Yamalı giymek ayıp değildi.
Yada yama yapılırdı .
Yamalı giymek ayıp değildi.
Ayakkabı yerine deriden çarık vardı.
Onlarda delinince çarpana koyardık.
Çizme yerine ince deriden işlenmiş,
Eskiden bizim ahırlar vardı.İçerisi herçeşit hayvanlarla dolardı.
En baş köşeyide At'lar kapardı.Sırayla dizilirlerdi.
Öküz,Eşşek,Dana ,Sıpa İnekler kapıya yakın olurdu.
Sağım yapmaya kolaylık olsun diye.
Herkesin önünde musurları Musurda bağlı idi bağları.
İbrikti abdest aldı atalarımız.
Sonra güğüm oldu, sırtladı sobamız.
Alümİnyum yapıldı bakırlarımız.
Onda kaynıyorar şimdi çay sularımız...
Üstten su damlacığı düşer sobaya.
Cızırdar dolaşırlar hepsi ardardına .
Güğüm kaynayıca başlar fokurdamaya.
Sıçrayan su olur sanki bir orkestra..
Ah ah ! keşke öyle bişeyler olsa.
Cam kenarlarını ahşap sedirler (Makat) dolaşsa
Sedir üstünde ot yastıklar dizilse duvara.
Yastıkların üzerinde desen desen,
Kızlarımızın el emeği göz nuru işlemeler olsa.
Gırletler dizilse köşelere.
Culfa çizgili kilimler serilse yerlere
Bu kalbur sanırım tarih olmuş gibi.
Çürümüş dökülüyor artık dibi.
Yama yapmışlar dibine çiçekli bezi.
Gör ona kaçtane atanın elleri değdi..
Harmanlarda arpa buğday eledi
Kazıkta asılı senelerce bekledi.
O kasnağa nice güzeller elledi
Kimbilir kaç bebeye höllük eledi.
Bokudüz veya.Fılakkada derdik,
Oynadık usanmadık bu oyundan
Köşe bucak sal daşları arardık.
Aynı oyuna dağdan,harmandan.
Akşam karanlığa kadar oynardık
Hep oynadık ama hiç usanmadık..
O günleri her noktasıyla unutmadık
Tüm oyunlarımız doğal ve doğadan.
Çalışıp yorulduktan sonra,
O haymanın gölgesine uzanıp dinlenmek.
Dinlenirkende lafın belini kırmak varya.
Dünyalar değer be.
Şeker tadında lezzetli.
Taze ekmek gibi kokusu var.
Halen gitmedi genzimden
Burun direklerimi yakar durur.
Ah,ah o günleri kim unutur.
Akşam karanlığı,saat dokuzdan sonra.
İçmeden geldik,hepimiz leyla.
Leyla deyince Leylam geldi aklıma .
Düştüm o dik yokuş,karanlık yollara.
Tam yaklaştım kapıya.
Şöyle bir baktım camlara .
Ne lüx yanıyor nede bir lamba.
Dedim heralde gitmişlerdir bir komşuya.
Beklerim dedim o kafayla.
Ah,ah o lamba camı silen değerli eller.
İnan dünyalar,dünyalar değer.
Nineler, Analar, Kızlar Gelinler.
Nefesleriyle üfleyip,
ZAMANLA ANLIYOR İNSAN
Tezek dolu olur kışın sobamız.
Sabun kokulu yün yatamız vardı.
Zor olsada orda yaşam tarzımız.
Yanımızda eş dost canımız vardı.
Çok küçücük olsada evlerimiz.
Kocaman gümbürderdi yüreğimiz .
Çoluk,çocuk en büyük acdadımız.
Çevremizde candan sevdamız vardı.
Mis gibi kokardı kendi kokumuz.?
Kalbimizde hisdi beden dokumuz.
Yurdu terkettik,gurbette çoğumuz..
Orda vatan denen aşkımız vardı.
Özpınar yünden yorganda büyüdü.
Bizim köy çevrede tekten köyüdü.
Hep kulağımda çınlar ata öğüdü.
Aynı yoldan devam ahtımız vardı.
Şair:Süleyman Özpınar.
12.02.2017.Şiirin Hası.
Ahmet emmi köye gramofon getirdi.
Köylü sırayla etrafa dizildi herkes
Ahmet emmi bozulan iğneyi değişti.
Atılan iğne başına üşüştü herkes
Diyeceksin bozuk iğne ne işe yarar?
Hazır modul sopaların ucuna çakar.
Modulu yiyen eşek attan hızlı koşar.
İlk defa hazır modulu görmüştü herkes.
Eski karlar aklına gelse.
Şöyle doldursa sokakları tepeleme.
Evlerden tunel yapıp çıkıla bilse.
Ne güzel olurdu be.
Damlara çıkıp,hoplardık koca kürtüklere
Yuvarlanarak inerdik
Ne güzel bir mahallemiz vardı.
Herkes birbirinin yardımına koşardı.
Ta üst köşede muhittin hoca
Karşısında muhacir Mehmet amca
Hanımı Zühre bacı,
Eşref emmi,Zeynep bacı.
Yollar yapardık kürek kazmayla
O yolda yürüdük çarık dolakla
Bir çoval tuz için üç gün yollarda
Yata kalka gelirdik dağda hanlarda.
Bir çift öküzü olmayanlar vardı
Birine öküz birinede eşeğini koşardı
Bir yogan döşekte üç gardaş yatardı
Yer yatağında yatardı anayla baba
Ayaklar çarıklıydı o adamların.
Başları şapkalıydı babaların
Yüzleri sakallıydı delikanlıların
Herkeste bir kucak bıyık vardı o zaman.
O bıyıklardan adam asılırdı
Sıfır numara makinayla olurdu traşları
Makinalar çoğu zaman kasmez yolardı
Ah diye bağırmaz çok aldırmazdı
Bizim eller ah o unutulmaz eller.
Gitti artık gelmez o güzel günler.
Soba önünde duran naylon leğenler
Gitti artık gelmez o güzel günler.
Hele şu melek gibi anama bak
Bir elinde sabun,birinde saplak
Rahat durmazsan iniyo şaplak
Bitti artık gelmez o güzel günler.
Evet simsiyahtı,
Uzaktan bakınca giyisilerimiz.
Beyaz yakalıkların altındaki.
Misler gibi sabun kokulu önlüklerimiz.
Ama pırlanta gibi parlak,
Kuş tüğü kadar yumuşaktı,
O küçücük kalplerimiz.
Bitmedi halen yaşıyor onlar,
Daha o günkü gibi asil neslimiz.
Düven sürdük öküzlerle unutulurmu?
Çatal iskembe vardı üstündede bir çul.
Tenekeyle tuttuk öküzlerin bokunu.
Elimde uzun bir meses ucunda modul.
Tepemize öğle vakti güneş vururdu.
Gavurga gibi kıpkırmızı kavrurdu.
İşi bitiren zevkle harman savrurdu.
Ambarlarımız zahire dolardı bol bol.
Gündüzleri kaçamak çarşıya indiğimde
Görürdüm camekanlar içinde
Kıp kırmızı
Durup seyrederdim
Çok süslü görünürdü gözüme
Eve gelip hayalini kurardım
Bunlardan banada alan olurmu diye
Çocukluk işte
Akşam teravih namazına giden abilerimi
Gece yarılarına kadar beklerdim..
Bizim köyde deleme derdik.
Ceviz ağacından elimizle yapardık.
Günlerce bir eşek mıhı arardık.
Eğeyle ucunu düzeltip delemeye çakardık.
Sıra gelirdi ona göre ip bulabilmek.
Önce gider anama yalvarırdık.
İyiki eski resimler kalmış,
Tozlu raflarda saklanmış
O ketum albümlerde,
Bakıpta gururlanırız şöyle.
Kendi kendimize.
Derizki vay be.!!!
Bir zamanlar neydi ?
Şu köşede oturan dede.
Fettahağa yokuşu gelir aklıma.
Demiri iki kişi karşılıklı döverler
Ateş karşısındeki küle terler dökerler
Alın teridir alın o küle dökülenler.
Onlarda tarih oldular eski demirciler.
Demirciler demiri demirlerle döver.
Birisi kızarırken soğuk tokmaklar iner.
Körük yok kömüre kompresörler üfler.
Onlarda tarih oldular eski deri körükler.
Öküzleri,boyunduruğu,
samıları,samı bağları,
Elinde mesesi
Arkada birde köylü atamızı gürseydim.
Elinde eldiveni,başında tiftik şapkası.
Güneşten kurumuş çarığı
Tabanı delinmiş deliklere koymuş çarpanayı
Dudak ucunda külleri uzamış acı bir cığarası.
Yazık oldu,nereye gitti bunca hatıra
Araki bulasın yenimi geldi aklına..?
Kırdık,yaktık eski anılarımız hunharca
Bak,işte bazı resimlerde kaldı burada !
Ey densizler nal rahatsızmı etti sizleri
Asvalta yakındı hemde ahşaptı evleri
Hâlen kulaklarımda o melodik sesleri
Nal ve kamçı sesleri artık daldı şarkıya.
Halen aynı ortamda yaşayan gardaşlarımız var.
O günleri yaşayan insanlarda huzur var.
Mutluluk var,insanlık var
Küçüğe Sevgi var,Büyüğe saygı var.
Anane var,örf ve adet var
Hiç o günler unutulurmu.?
Bu gece rüyamda gördüm Kazım amcamı.
Bir yerde yemek yeniyordu kalabalıktı
Oradan bir ses duydum Kazım Amcada burdaydı
Ben bardak alma bahanesiyle çıktım dışarı
Gerçekten oda yemek masasındaydı
Aynı yastıkta kocayın derdik eskide
Çünkü başlar aynı yastığa konurdu
Nasıl oldu ne oldu baktım bir gece
Aynı yastık bölünmüştü ikiye
Bir metre boylarında uzunluğu
Yüzünde bir kılıf
Para peşinde koşa koşa yorulduk
Bulamadık nereye gitsek kovulduk
Bizim kaderimizmi fakirmi doğduk?
Bindin sırtıma inmiyorsun yoksulluk.!
Bir ömür boyunca hep sordun kanımız
Dermanım bırakmadın kaldı posamız
Şurda kalmıştı bir sıkımlık canımız
Onuda almak istiyorsun yoksulluk.!!
Ömrümün 20 yılında
Bu ışıklar vardı
İdare,fener,gaz lambası
Son zamanlarda lüx yanardı
Oda ağır misafir olduğunda.
Ben hala arıyorum o tadı
Bulmak mümkünmü ?
En tatlı komşumuzsun sen Gülüzar teyze
Çıkıp gelir bahçe kapısına nefes nefese
Girer içeriye bir telaşla
Ne oldu hayırdır.
İşmi var Gülüzar Teyze?
Dışarda yanarsın güneşte terler.
İçte doğal klima sizleri bekler.
Kışın sımsıcaktır yazda serinler.
Nerde eski yapı kerpiçten evler?
Beton yığnları içinde kaldık
Çoluk çocukların sözüne kandık
Kışları donduk ,yaz gelince yandık
Nerde eski yapı topraktan evler?
Orta halli bir küpler alırdık
Buna kışlık yoğurt yapardık
Ağzına iç yağı eritip dökerdik
Donup kalır,
Hiç bir yerden hava alamaz
Kış gelince açarsın
Eskiden yakmaya odun bulamazdık.
Çıkar dağlardan yalangı kökü toplardık.
Davarlara yem bulamazdık
Dağlardan çoval, çoval çakıldak yolardık
Keven keser ırmaklara ıslardık
60 yıllık derin dondurucularımız
Şimdikiyle neydi farkımız?
Şimdi mutfaklarda kurulu,
Eskiden bahçelerimizde olurdu.
Su almayan ve kuru.
Gaz lambası duvardaki çivilere asılır
Duvarlar ışığı odaya daha loş yansıtır.
Gaz lambalarında sohbet bir başkadır
Şimdi yok o sohbetler hepsi sanaldır
Ben bunları tanırım,bizim köydendir ,
Hepisinin ışığında yürüdüm
O karanlık sokaklarda.
Kimisini kulpundan tutarak
Kimisini çeketimin duldasında saklayarak.
Rüzrarlar eserdi etraflarında
Sıkı sıkı saklardım sönmesin diye
Kibritim olmazdı tekrar yakmaya
Usul usul yürürdüm
Güller hep aynı renkte
Çiçekler hem kırda hem pencerede
Kokuları dahi aynı,
Hiç yoktur değişme.
Doğa devamederken,
Bütün güzelliklerini göstermeye
Kuşlar aynı dalda,aynı yuvadaydı
Eşeklerse hep eşek kaldı,
Büyüklerimiz oda köşelerinde,
otururken konuşurlardı.
La gardaş bu gavurlarında yapmadığı yok
Bir icat yapmışlar odanın ortasında duruyo
Odunu dolduruyon yakıyon,
dumanı odaya gelmiyomuş.
Kimseye zarar vermeden geçip gidiyomuş
Allahalla o nasıl bişeymiş derlerdi.
Bizim kadın ve kızlarımız,
Toplanırdı bahçelere,
Veya bina köşelerine
Birertanede naylon poşet ellerinde
Yumak yumak iplerde beraberinde
Bir takım şiş yanında koke
Birde tığ takılı üzerinde
Bir taraftan dertleşirken
Bizler bizim asırlık anılarımız
Analarımız babalarımız
Bunlarla beraber yaşadıklarımız
İçerde yakıp fırnlarınada patatesler
Patataesli kömbeler ve çörekler
Yaptığımız fırınlı sobalar
Tandırlıkta yanan tandır
Hemen yanı başında yanan ocaklarımız
Üzerinde kocaman çamaşır kazanlarımız
Girersin odalara serili kilimler
Siz havuz kenarlarında toplanıp
Villalarda pişti oynarken
Yazlıklarda
Şişlere kuzu takarken
Komşularla dedikodu yapıp
Sonra yataklara geçip
Fosur fosur uyurken
Eskiden bizim köyde
Su değirmeni vardı
Köylerden un öğütmek için
Değirmene gelirlerdi
Taaa kızıl enişten
Boz yokuştan
Kendileri gözükmeden
Bize ulaşırdı sesleri
Bir kamyon kadar olurdu
Sırtlarında yükleri
Köyden köye giderken
Hiç yağlamazlardı
Ne mazıyı nede tekerlekleri
O sesi çıkartmaktır zaten
En büyük zevkleri
Tan yeri ağarırken,
Dışardan gelmeye başlayan,
Yavaş,yavaş ayak sesleri.
Taa kulakları tırmalar yürüyüşleri.
İmkanı yok senin daha fazla uyumanın
Onu kendine zül sayarsın,utanırsın
Komşularda hazırlıklar başlamış,
Çıkarmış ahırdan atını eşeğini,
Atmış üzerine heybesini,
Dalmış ırgatlarım ekin tarlası.
Oraklar karışmış ellik sesine.
Uzaktan gözüktü azık çıkını.
Naralar yükseldi ha gayret diye.
Desteleri yığıp gölge yaptılar.
Yoğurt tabağına pekmez gattılar.
Yufka ekmekleri kaşık yaptılar.
Daldılar hepiside yoğurt yemeye.
Avize yaptılar kalbur saradı.
Çeyizdeki yünden çetik çorabı
O söylediğimiz zılgıt,hoyratı.
Yürek yakan sesler galmamış dayı.
Müzede galdı at araba tekeri.
Yanına koymuşlar lamba feneri.
Villalara bekci koyun köpeği
Köylerde köpek galmamış dayı.
Biz eskilerde çelik çomak oynardık.
Kör ebe oyununda gözü bağlardık.
Saklanbaç oyununda rakip arardık.
İşte bu oyunlarla köyde yaşadık.
Gala oynarken düzgün daşlar dizerdik.
Ara kesmede sokak sokak gezerdik.
Tura için kemeri belden çözerdik.
Haymasuraya çevik adam seçerdik.
Yaz gelince yaylalara ğöçerdik.
Köten ile dağdan bor sökerdik.
Boş kalırsak biraz keven keserdik.
Boduçlar dolusu sular içerdik.
Keser ile kara saban yapardık.
Uçlarına çüt demiri takardık.
Boyundurukla öküzü koşardık.
Meses ile gitmelerin sağlardık.
Yağmur sonu göbeleğe çıkardık.
Bulgur pilavıynan haklardık.bacım
Damdan gübre tepesine atlardık.
Odun külüyle paklardık guçça
Ellik takıp orakları sallardık.
Akşamaca ekin koymaz toplardık
Şahralarla harmanlara yollardık.
İş bitince hayma yapardık guçça
Sabah namazı gelip aklım aldılar.
İki öküz birde eşek dağa saldılar.
Heybemede çökelik ekmek goydular.
Hiçmi vicdan yok eski mantık insanlar..
Tarla sürecekmişim çatal pınarda
Elde eldiven delik çarık ayakta.
Hava buz gibi başımda tiftik şapka.
Bir baktım etrafımı sarmıştı kurtlar.
Tırpanla biçer tırmık ile toplardık,
Anadut dirgenle haymalar yapardık.
Düven sürmek için öküzler koşardık
Öküz koşmaya bile goresim geldi..
Ah anamın tandıra ekmek vuruşu
Hep bizlere kalırdı tandır kurusu
Tandır kurularıyla hıyar turşusu
Aha bunlara bile goresim geldi..!
Örs üzerinde çekiçlerdik tırpanı
Hep onunla biçerdik çayır yoncayı
Yaba ile karıştırırdık harmanı.
Aha bunlara bile goresim geldi.
Kedi ile köpek bir birini kovalar.
Keçilerin sevdiği yüksek kayalar.
O körpe kuzulardan olan mangallar
Aha bunlara bile goresim geldi..
Tavuğun cücükleri havluda gezer.
Ördeklerin yavrusu gölekte yüzer.
Eşşeklerin peşinden sıpalar tezer.
Aha bunlara bile goresim geldi.
Köyün orta yerine kale kurardık.
Gece gözgözü görmez çömlek oynardık.
Gara lastikle tazı gibi koşardık.
O koşmalara bile goresim geldi.
Keserinen kürekler sanki gardaşdı.
Su taşıyanlar çatma ile bakraçdı.
Nohut firiği ütmek tatlı uğraşdı
O dumanlara bile goresim geldi.
Kışları diz boyunca karlar yağardı.
Odalarda güzine soba yanardı.
Yandıkça her köşede tezek kokardı.
O kokulara bile goresim geldi.
Eski cıncık bellornan sular içmeyi
Mıhda asılı peşgirle yüzn silmeyi
Paçaları sığayıp ırmak geçmeyi
Aha bunlara bile goresim geldi.
Sajda pişen bazlama ile çörekler.
Horantayla yenilen datlı yemekler.
Toplumda çokca konuşan o zevzekler.
O adamlara bile goresim geldi...
Önümde sürü koyun sırtımda aba.
Belime sarılmıştır ekmekle bohça.
Nasıl kokar o azıktaki gaygana.
O gayganaya bile goresim geldi...
Elimde mesesim cebimde gavurga.
Birbirine garışmış guru dutlarla.
Az oldu desem,anam derdi dırlama.
Boş dırlamaya bile goresim geldi...
Çiğdem söktük,gözelerden sular içtik.
Olgunlaştık,hiç çiğ kalmadık tam piştik.
Nice cenderelerden ezilip geçtik.
O zorluklara bile goresim geldi...
Özpınar'ım kaynağım hacı pınarı.
Yaylalarda yenirdi sütün kaymağı.
Pekmez tabağınada parmak salmayı.
Aha bunlara bile goresim geldi....!!
Şair:Süleyman Özpınar.11.12.2014.Şiirin Hası
Öküz koşup tepeleri düzlerdik.
Eyer vuruk at binmeyi özledik.
Sevgi aşkı ailemizden gizledik.
Elden tutup gezmeleri özledik.
Gün doğmadan çarıkları bağlardık.
Dolakları çizme gibi sarardık.
Köpekleri bulamaçla yallardık.
İnan hoş demeyi bile özledik.
Emekliysen senin gibisini bul
Onlarla muhatap ol.
Sevincini,kederini,
Oturup onunla paylaşacaksın.
Doğa ile gardaş olup,
Yeşili sevecksin.
Bak ne geldi aklıma?
Ellerim üşüyüp soğuklar bastırınca
Hani bizim şu giriş sağ odada
Kurulu güzine soba vardıya
Valla gözümde tütmeye başladı
Burnuma o çörek kokuları
Geliyo galiba...
Topraklar yayılmış harmanlara
Samanlar katılmış içlerine
Çovallarla
Çizmeler giyilip
Tepelenmiş saatlarca
Ve tam kıvamına gelince
Kalıplara dökülüp
Analı kuzulu kerpiçlerin
İmalatı yapılıp...